Çok kısa bir süre önce bir grup insan ortaya çıkarak özür dilerim başlığı altında bir bildiri yayınladı.
Yılsonuna kadar imzaya açık tutulacağı belirtilen bu metinde özetle, Türkiye’nin 1915 ‘de yaptığı soykırımdan dolayı Ermenilerden özür dileniyordu.
Bu bildiriyi hazırlayanlar ülkemiz kamuoyuna hiç de yabancı değildir.
Ülkemiz aleyhine ne kadar çalışma ve proje varsa, hepsinin altından neredeyse bunlar çıkmaktadır.
Amaçları, insan hakları ve vicdan sömürüsü yaparak çok sayıda imzayı toplamak ve bu şekilde bir baskı oluşturarak akıllarınca dolaylı yoldan soykırımı kabul ettirmektir.
Aslında olay bu kişilerle sınırlı da değildir.
Bundan bir süre önce Ermenistan’la oynayacağımız bir milli maçı gerekçe göstererek…
Cumhurbaşkanının, Ülkemizi soykırımla suçlayan, sınırlarımızı hiç tanımadığını ısrarla dünyaya açıklayan, bu konuyla ilgili tazminat ve toprak taleplerinden vazgeçmeyen Ermenistan’a gitmesi…
Zaten bu konuda atılmış ilk adımlardan biriydi.
Ardından bu “aydınların” özür dilemeleri geldi.
Ama bu yetmedi.
Bunlara bir de dış destek gerekiyordu.
Sanki bunu duymuşçasına
Hemen sonraki günlerde yaklaşık üç yüz Ermeni aydını Cumhurbaşkanı Gül’e bir mektup yazarak Türkiye’nin bu soykırımı kabul etmesi gerektiğini açıkladı.
Bu kadarı da yeterli gelmedi.
Ardından öğreniyoruz ki…
YÖK, üniversitelerde Ermeni’ce dili öğretimi ve Ermeni’ce bölümü açmayı planlamış bile.
Tüm bu adımlardan, öncesinde yapılan hazırlıklardan ve ülkemizin yöneticilerinin tüm bu gelişmeler karsısında ısrarla sessiz kalmalarından da anlıyoruz ki, ülkemiz adım adım bu soykırımı kabullenmeye alıştırılmaya çalışılmaktadır.
Tam bunlar yaşanırken tesadüfün bu kadarı da olur mu dercesine…
AHİM’ in Yıllar önce el konulan iki Ermeni vakfının mallarının geri iadesine karar verdiğini ve bu nedenle ülkemizin büyük bir para cezasına çarptırıldığını öğreniyoruz.
Zaten
Atatürk’ün ölümünden sonra başlayan karsı devrim uygulamalarının en belirgin özelliklerinin arasında, özellikle yabancı vakıflarla ilgili yasalarda adım adım değişikler yapılarak neredeyse sınırsızca toprak almalarının sağlanmasının da olduğu apaçık görülecektir.
Bu gün güzel ülkemiz, bir yandan AB ve ABD emperyalizminin bölge üzerindeki çeşitli projelerinin hedefinde sayılırken diğer yandan da siyasi ve sözüm ona hukuksal olarak da baskı altına alınmaya, böylece yalnızlaştırılmaya ve sonucunda da teslim alınmaya çalışılmaktadır.
Aralarında geçmişte ve hatta bu gün de soykırım yapmakta olan bir kısım ülkenin bir biri ardına ülkemizi soykırımla suçlayan yasalar çıkAma iş sadece soykırımı tanımakla bitmeyecektir. Hatta bitmek ne kelime asıl o zaman başlayacaktır. Önce binlerce tazminat talebi
Ardından toprak
Sonrası ne olur dersiniz?
|