Yeni bir 12 Eylül vak’ası.
Hem de 12 Eylül darbesinin 30. yıldönümünde…
Aslında bunca masrafa ne gerek var?
Almanya’da yaşayan günümüz Nostradamus’u ahtapot Pol’a sorsanız ya!
Hayır mı?
Evet mi?
Kararı ahtapot Pol versin, olay kapansın.
xxx
Meclis Başkanının odasında her sabah dinleme cihazı aranıyor.
Anayasa Mahkemesi Başkanı, telefonunun dinlendiği kuşkusuyla, yüksek mahkeme üyelerini kurye ile toplantıya çağırıyor.
Her gün bir karakola baskın yapılarak şehitler veriliyor.
İletişim çağında Başbakan, ana muhalefet liderinden “mektup” la randevu istiyor.
1959 yılından bu yana “ha girdik, ha gireceğiz” diye diye oyalandığımız ve hala kapısında takla attığımız ama bir türlü bizi üyeliğe uygun görmeye AB bile anayasa değişiklik paketine destek veriyor…
Memedali’nin Çarkıfeleği hala ilgi ve coşku ile izleniyor.
Eee, ortalık sütliman.
O zaman buyurun referanduma…
Ne yapacağız 12 Eylülün 30. yılında yine bir 12 Eylül günü yapılacak referandumda?
İki seçeneğimiz var;
Ya “hayır” diyeceğiz ya da “evet…”
Hem de neye hayır ya da neye evet dediğimizi bilemeden.
Başkaca bir seçeneğimiz yok.
Ben 12 Eylül Anayasası’na karşıyım.
12 Eylül referandumuna da karşıyım.
Anayasa değişmelidir ama bugün, bu ortamda değil.
Yapılacak referandumla, parlamentodaki çekişme, sürtüşme, çözümsüzlük, suret-i haktan görünerek halka taşınacak.
Seçimlere bir yıl gibi kısa bir zaman kala bir seçim yoklaması yapmanın maliyetini hesap eden var mı bilemiyorum.
Partiler yarın Anadolu’ya dağılacak, her yerleşim biriminde mitingler düzenlenecek, muhalefet partileri “hayır” denmesi için, iktidar partisi de “evet” için canhıraş çaba gösterecek.
Referandumdan sonra her şey düzelecek mi?
Hayır…
O zaman telaşa gerek yok.
Bunda da bir hayır var…
Hayırlara vesile olur inşallah.
|