Geçtiğimiz günlerde PKK’nın kuzey Irak’ta bulunan lideri bir açıklama yaptı açıklamasında “devletin bir ateşkese evet demesi ve Türkiye’deki Kürt’lere daha fazla siyasi ve kültürel haklar verilmesi karşılığında, Birleşmiş Milletler gözetiminde silah bırakmaları için militanlara çağrı yapmaya hazır olduğunu, ancak devletin bunu reddetmesi durumunda ise bağımsızlık ilan etmek zorunda kalacaklarını” söyledi.
Aslında böylece Karayılan esas yapmak istediklerini de ilk ağızdan açıklamış oldu.
“Bağımsızlık.”
Bu gün ülkemizde olup bitenleri anlayabilmek için mutlaka bölgede hâkimiyet mücadelesi veren emperyalizmi dikkate almak durumundayız
Yoksa emperyalizmden uzak durarak olayları kendi içinde açıklama çabası sadece ve sadece bizi hayalle meşgul etmeye yarayacaktır o kadar.
Onun için ülkemizde yaşananları doğru algılamak, çözüm yolunu da beraberinde getirecektir.
Dikkat ettiniz mi?
Son günlerde terör olayları çok büyük bir ivme kazandı.
Hem olaylar aşırı şekilde yoğunlaştı.
Hem de saldırılan hedefler önemli ölçüde büyüdü.
Bu gün durum o hale geldi ki artık küçük karakollar değil, büyük birilikler de hedef alınmaya başlanılmıştır.
Ve tüm topluma şu mesaj verilmeye çalışılmaktadır.
Bakın biz artık büyük bir gücüz. Artık sizin ordunuzu doğrudan bile hedef alabilmekteyiz.
E sonra
Sonrası şu: Karayılan’ da diyor ya “eğer şehitler olmasın terör dursun diyorsanız bizimle ateşkes imzalamak zorundasınız.
İstenilen bu anlaşmada elbette bu konuyla ilgili bir sürü talep de yer alacaktır ancak kazın ayağı o kadar değil.
Bu ateşkes Birleşmiş Milletler gözetiminde olacaktır.
Yani tam deyim yerindeyse iki ayrı devlet gibi.
Zaten Birleşmiş Milletler denetiminde olmasının amacı, bu konuyu uluslar arası boyuta taşımak ve Türk devletinden taleplerine resmiyet kazandırmaktır.
O zaman şimdi sıkı durun
Sevr anlaşmasıyla Türkiye’den ne isteniyordu: ” Kürtler, bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun Türkiye’den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyeti Konseyine başvururlarsa ve Konsey de bu nüfusun bu bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varırsa ve bu bağımsızlığı onlara tanımayı Türkiye’ye salık verirse, Türkiye, bu tavsiyeye uymağı ve bu bölgeler üzerinde bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeği, şimdiden yükümlenir…
Gelelim günümüze
1966 tarihinde BM tarafından kabul edilen “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi 1976 tarihinde yürürlüğe giriyor
Türkiye bu sözleşmeyi 15 Ağustos 2000 yılında imzalıyor.
Ancak bu sözleşmenin meclisten geçerek yürürlüğe girdiği tarih ise 4 Haziran 2003.
Bu sözleşmenin en önemli yanı Sevr anlaşmasıyla önemli ölçüde benzerlik arz etmesidir.
Ne diyor sözleşmede madde 1: ” Tüm halkların kendi yazgılarını belirleme hakları vardır. Bu haktan ötürü, siyasal statülerini özgürce saptayarak ekonomik toplumsal ve kültürel gelişmelerini özgürce gözetebilirler.”
Madde 2: ” Tüm halklar kendi doğal zenginlik ve kaynaklarını kendi amaçları için özgürce kullanabilirler.”
Bir yerde yasayan insanların halk olup olmadığı nasıl belli olacaktır.
O da son derece açık
Etnik kimliğe dayalı bir nüfus sayımıyla.
Sonra
Sonrası şu, bölünmüş bir Türkiye, Birleşmiş Milletler gözetiminde bağımsız bir Kürdistan.
|