Hoşgörüyü unuttuk…
Hoşgörülü bir toplum değiliz artık.
Aslında böyle değildik ama gelmiş geçmiş politikacılar, hele hele bugünküler bizde hoşgörü diye insancıl bir özellik bırakmadılar.
“İncinsen de incitme” özdeyişindeki felsefeyi artık anlamak bile istemiyoruz.
Bırakın anlamayı, böyle güzel bir özdeyişten çoğumuzun haberi bile yok.
Bir partinin lideri, tek seçiciyse, tek karar vericiyse, tek belirleyiciyse, bu onun suçu değil.
Çevresindeki amigolar, liderleri bu duruma getirdiler.
Seçilmiş bir belediye başkanı, seçildiği partinin lideri, başkanlık yaptığı kente geldiğinde, konumunu unutup amigoluk yapıyorsa, o parti liderini bu konuda suçlayabilir misiniz?
Bulunduğu ilde devleti temsil etmesi gereken bir vali, iktidardaki partinin genel başkanına, yani başbakana amigoluk yapıyorsa, o liderin, o başbakanın ne suçu var?
Ne demiş Tevfik Fikret bir şiirinde?
“Beşerin böyle dalaletleri var / Putunu kendi yapar kendi tapar” dememiş mi?
Yine tekerleme olarak söylenen ama gerçek payı çok olan “şeyh uçmaz, mürit uçurur” özdeyişini, hangi bilge kişinin söylediğini anımsayamayız bile…
Hoşgörü, bizim toplumdan uzaklaşıvermiş.
Aslında herkes bunu benden iyi biliyor da çoğu kişinin dillendirmeye dili varmıyor.
Hoşgörü…
Gide gide anlamını yitiriyor.
Günümüzde bu sözcüğün anlamını bilen az da olsa var.
Yarın, bu insanların da soyu tükendiğinde, hoşgörünün ne demek olduğunu unutacak noktaya gelirsek ne yaparız?
Bana hak verseniz de vermeseniz de hoşgörüsüz bir toplum olduğumuz iddiamı yinelemek istiyorum.
Çevrenize bir bakıverin.
Eğer baktığınızı görebiliyorsanız, gördüğünüzü anlayarak yorumlayabiliyorsanız, bana hak vereceğinizden eminim.
Görmek istemiyorsanız, kimsenin yapacak bir şeyi, söyleyecek bir sözü olamaz.
Çünkü kendine yardım etmeyi beceremeyen insanlara, başkaları ne kadar yardım etmeye çalışsalar başaramazlar.
Bu yazımı biraz hoşgörüsüz bulanlar beni hoş görsünler…
Bu konudaki gözlemlerimi paylaşmaya çalıştım.
Bir kusurumuz varsa af ola…
|