Geçtiğimiz yıllarda henüz doğmamış çocuğun adı konulamamıştı. Genelde siyasi çözüm denilip geçiliyordu.
Ama sonra…
Sonra yavaş yavaş adı konulmaya başlanıldı.
Önceleri bu siyasi çözümün içine sadece anadilde eğitim konulurken. Gün geçtikçe konu çeşitli tartışmalarla pişirilerek olgunlaştırıldı.
Kimi gün bunun adı İskoç modeli oldu…
Kimi gün de Bask…
Bu gün ise demokratik özerklik deniliyor…
Bu tartışmalar yapılırken hep unutulan bir şey vardı…
O da…
Bu sayılan modellerin yaşandığı ülkelerdeki kimliklerin yapısı…
Çünkü bu modellerin yaşandığı ülkelerde, özellikle bu model bölgelerde, esas olarak sadece bir etnik kimlik yaşamaktadır.
Ve genelde de ülke içinde bir dağılım görülmemiştir.
Bu bölgelerde kimlikler neredeyse akla kara kadar birbirlerinden ayrılmıştır
Peki ya ülkemizde…
Ülkemizde durum nasıl?
Türkiye’de Atatürk’ün öngördüğü bir ulus devlet modeli uygulanmaktadır. Bu modele göre “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.”denilmektedir.
Bunun da anlamı şudur;
Bu ülkede birçok etnik kimlik yaşamaktadır ve biz cumhuriyeti bunlarla beraber kurduk.
Ama sonuçta hepimiz tek bir milli kimlikte birleştik.
Türk milleti kimliği bu nedenle bizim ortak kimliğimizdir.
Çatımızdır, şemsiyemizdir, olmazsa olmazımızdır.
Şimdi…
Geçenlerde yapılan ve basına da yansıyan bir araştırma sonucuna göre Kürt nüfusun en fazla yaşadığı kent İstanbul’muş.
Gerçi sadece İstanbul’da değil, diğer büyük kentlerimizde de…
Yani, Ankara…
İzmir…
Adana…
Mersin gibi illerimizde de bu gün en az güneydoğudaki kadar Kürt kökenli yurttaşımız yaşamaktadır.
Haliyle durum böyle olunca da insan merak ediyor.
Tamam, güneydoğuda bir özerk devlet kurdunuz da…
Sonra ne olacak?
Diğer bütün kentlerdeki Kürtleri nasıl ayıracaksınız?
İstanbul’daki…
Ankara’daki…
Mersin’deki Kürt’ü ayırmayı nasıl başaracaksınız?
Evlerin arasına sınır mı çizeceksiniz?
Binlerce yıldır bir arada yasayan bu ülkeyi birlikte kuran insanları ayırmak mümkün mü?
Aslında amaç her zamanki gibi üzüm yemek değil…
Ne diyor Ahmet Türk PKK’nın BM gözetiminde silah bırakmasını savunurken: ”BM Afganistan ve Irak’ta faaliyet gösteriyor. Her iki ülkede de iç çatışmalar nedeniyle BM devreye girdi. BM’nin 30 yıldır sürdürülen bu çatışmalı durumun sona erdirilmesi için rol alması tabii ki önemli”
Ahmet Türk konuşmasında zaten 30 yıldır çatışma yaratarak BM müdahalesine fırsat yarattıklarını ama BM’nin buna ilgi göstermediğini açıkça itiraf da ediyor ve bu arada satır arasında istediği modelin ipuçlarını da veriyor
Aslında istedikleri ne İskoç modeli ne de Bask.
İstedikleri kendilerinin de itiraf ettikleri gibi…
Sadece ve sadece…
Afganistan, Irak modeli…
Şimdi o ülkelerin durumuna bakın…
Ülkemizin geleceğini göreceksiniz.
|