Cennet ülkem ne mübarek bir ülkeymiş.
Ormanlarını yaka yaka bitiremedik.
Kurumlarını, sahillerini, limanlarını sata sata bitiremedik.
Bu arada “80 yılın pisliği” de temizle temizle bitmiyor.
Bu dediklerimi anlayabilmek için ille de ithal angus öküzü olmaya hiç mi hiç gerek yok.
Zaten hayvancılık politikasıyla sıkıntı çekilen et konusu için, küffar ellerinden ithal edilen angus marka öküzler, benim cennet yurduma ayak bastıkları anda öküz olmadıklarını anlıyorlar.
Anlamasına anlıyorlar ama açıklamaya dilleri varmadan boğazlarında bıçağı hissedince, gözleri fal taşı gibi açılıyor ve öylece açık kalıyor.
Aslına bakarsanız, son günlerin en geçerli oyunu olan “hayır – evet oyunu”. Baksanıza her şeyin üstünü birdenbire kapatıverdi.
Ankara, eskilerden kalma bir şarkıyı terennüm edip duruyor;
“Evet mi, hayır mı, söyle bana nedir senin cevabın?...”
Sanki dünyanın sonu gelmiş de haberimiz yok.
İnsanlarımızı 12 eylüle kilitlediler, bu kilidin anahtarı ne olacak belli değil.
Biri “evet” olacak diyor, ötekiler “hayır” olacak diyorlar.
Hele bir de “boykot” çular var ki; o konu hala pazarlığa bağlı.
Çünkü bu boykotçuların istekleri var.
İsteklerinin yarısına bile sıcak bakılsa, onlar da “evet” kilidini sokacaklar kör anahtara.
Kim bilir?
Belki de anlaşma sağlanır…
Gelelim yazımızın başındaki konuya;
Cennet ülkede yakılacak orman kaldı mı bilmiyorum ama adı 2 B miydi 3 B miydi çıkacak bir yasayla da kamu malları, zaptederek şimdiye kadar kullananlara satılacak.
Adamları işgal ettikleri kamu malından başka türlü çıkarabilmenin mümkünatı yok çünkü.
En iyisi satalım, hem para kazanalım hem de kurtulalım.
Kamu da kim oluyormuş?
Onlar da uyanık davranıp bir yerleri zaptetselerdi, yasadan yararlansalardı.
Kamuya akıl mı öğreteceğiz?
Zaten akıllı olurlarsa, uyanıkların işi zorlaşmaz mı?
Bırakalım uyanıklar çarklarını döndürsünler.
Hadi bakalım, memleket haraç – mezat…
Hadi bakalım, yangın vaaaaar…
|