Iraklı gazetecinin Bağdat'ta, ABD başkanı Bush 'un düzenlediği basın toplantısında fırlattığı ayakkabının yankıları hala sürmektedir.
Sürmektedir ama…
Burada özellikle bazı büyük gazetelerin köşe yazarlarının bir kısmının üstüne basa basa, bunun gazetecilik etiğine uymadığını söylemeleri özellikle dikkat çekmektedir.
Tabi konuyu birçok değişik şekilde yorumlayabilmek mümkün, ama açıkçası buradan yola çıkarsak, söylemek istedikleri ortadadır
Onlara göre: Herkes kendi işini yapmalı, bir başka deyişle…
Gazeteci gazeteciliğini, asker askerliğini, memur memurluğunu, esnaf ise esnaflığını bilmelidir.
O zaman da ortaya şöyle bir soru çıkmaktadır.
Ya emperyalizmle mücadele kimin işi olmalı?
Evet kimin?
İşte zurnanın çaldığı yer burası.
Bu iş sadece askere bırakılabilir mi? İşgalciyle siyasi, ekonomik ve kültürel olarak mücadele etmek gerekmiyor mu?
İşte sanıyorum bizim bu gazeteci beylerin anlayamadığı şey burası.
Onlar, bulundukları köşelerden yaşananlara çok uzaktan bakmaktadırlar. Böyle olunca da yaşananları anlamaları haliyle çok güç olmaktadır. Daha doğrusu anlayamamaktadırlar.
Son zamanların en moda sözcüklerinden empatiyle duruma baktığımızda konu daha bir anlam kazanacaktır. Bir an için ülkenizin işgal altında olduğunu, korkunç bir baskı ve zulmün hüküm sürdüğünü, neredeyse bir milyon yurttaşınızın öldürülüp, bir o kadarının sakat kaldığını ve üstelik bunu yapanların tüm dünyanın gözlerinin içine baka baka, hala insan hakları, demokrasi ve özgürlük şampiyonluğunu kimseye bırakmadıklarını düşünün…
Ne yapardınız?
Basit bir protesto bile tüm dünyanın gözleri önünde o gazetecinin kemiklerinin kırılmasıyla sonuçlanmıştır.
Bir düşünün…
Bu güne kadar olan biteni zaten yazmışsınız, ama sonuç hiç değişmemiş, işgalci her zaman olduğu gibi bildiğini okumuş…
Ve iş artık hani denir ya, sözün bittiği noktaya gelmiştir.
Çünkü sadece Iraklı gazeteciler değil, tüm dünya yazıyor, değişen bir şey var mı?
Aslında konu emperyalizmle mücadele, bağımsızlığı kazanmak olunca akan sular durmalıdır.
O zaman meslek etiği, genel kurallar devre dışıdır. Emperyalizme karşı gücünüz neye yetiyorsa, yeteneğiniz neye elveriyorsa, elinizde ne varsa hepsiyle mücadele edersiniz.
Bunun başka bir çaresi de olamaz
Ancak yaşamları boyunca bağımsızlık gibi bir idealleri olmayanların tüm bu yaşananları anlamaları da çok mümkün görünmüyor.
Belki küçük bir hatırlatma bazılarının hafızasını yerine getirmeye yeter.
Kim bilir.
İzmir Yunanlılar tarafından işgal edildiğinde asıl adı Osman Nevres olan gazeteci Hasan Tahsin caddenin başında beklemiş, borç parayla aldığı silahıyla düşman ordusuna ilk kurşunu atmıştır.
İşgal altına girmek, bağımsızlık savaşı vermek, kelimenin tam anlamıyla sözün bittiği yerdir.
O dönemde önünüzde çok fazla seçenek de yoktur
Ya kaleminizi silah yaparsınız.
Ya Hasan Tahsin olursunuz.
Ya da…
Tercih sizin.
|