Herhangi bir haksızlığa karşı yapılan protestolara hep sıcak bakmışımdır.
Yargı da dahil olmak üzere her yöntemi denedikten sonra, haklı olduğuna inandığı bir sorunu çözememeyi, bir biçimde protesto etmenin yurttaşlık görevi olduğunu da vurgulamam gerek.
Adam bir gecekondu yapmış.
Aradan zaman geçmiş, yerel yönetim gecekondusuna elektrik, su bağlamış, telefon vermiş.
Yıllar sonra, adamın gecekondu yaptığı mekan, imara girmiş, değer kazanmış.
Ortaya bir arsa toparlayıcısı çıkmış, tüm arsaları almış, adama da “bu arsa artık benim, haydi bakalım çık buradan, yoksa evini yıkacağım” demiş
Yıllar önce köyünden gelip, arsa satın alan ve barınacak bir gecekondu yapan adam, her türlü yasal yolları denemiş ama bir şey anlayamamış.
Sonunda, gelen yıkım ekiplerine karşı durarak, eline bir şişe benzin alıp evinin damına çıkmış, bir eline de çakmak alarak, “gelmeyin, kendimi yakarım” diye bas bas bağırmaya başlamış.
Sonuçta yaptığı eylemden dolayı amacına ulaşamasa da bir protesto biçimi gerçekleştirmiş.
Haydi takdir etmeyin…
Yaptığı gecekonduya su bağlayan belediye ortada yok.
Elektrik veren kurum ortada yok.
Telefon hattı çeken kurum ortada yok.
Onların tümü, suçu gecekonduyu yapan yurttaşa yüklemiş ve ortadan kaybolmuşlar.
Şimdi bu yurttaşa hak verir misiniz, vermez misiniz?
Bu sıradan yurttaşın, kendisine kimsenin sahip çıkmadığını görünce, eline benzin alarak kendini yakmak istemesini nasıl karşılarsınız?
Bu konudaki duyarlılığımızı yitirdiğimizi düşünüyorum.
Çünkü yurdun çeşitli yörelerinde, özelliklede göç alan büyük kentlerde bu tür olaylara sık sık rastlanıyor.
Bunun içindir ki ben, bir haksızlığa karşı yapılan protestolara hep sıcak bakmışımdır.
xxx
Böyle bir girişten sonra bana elektronik postayla gelen bir fıkrayı sizinle paylaşmak istiyorum.
Ormanda bir tavşan, önüne bir daktilo almış tak tuk yazıyormuş.
Oradan geçen bir tilki sormuş; “ne yazıyorsun tavşan?” Tavşan yanıt vermiş; “doktora tezimi yazıyorum. Konusu da tilki nasıl yenir.”
Tilki, “tavşan tilkiyi yiyebilir mi?” diye sorunca tavşan “gel sana ispat edeyim” demiş ve tilkiyi yuvasına sokmuş.
Biraz sonra yuvadan tavşan yalnız başına çıkıp, daktilosunun başına yeniden geçmiş.
Bu kez oradan geçen kurt sormuş; “tavşan ne yazıyorsun?” Tavşan, “kurt nasıl yenir adlı doktora tezimi hazırlıyorum” demiş.
Kurt gülmüş, “yahu hiç tavşan kurdu yiyebilir mi?” diye sormuş.
Tavşan “gel benimle” diye kurdu da yuvasına sokmuş.
Bir süre sonra tavşan yuvadan yine yalnız çıkmış.
Tavşanın yuvasında ise manzara şöyleymiş;
Bir köşede tilkinin kemikleri, bir köşede de kurdun kemikleri…
Başköşede ise, tavşanın “doktora danışmanı” aslan, kürdanla dişlerini temizliyor…
Yukarıdaki girişimden sonra bu fıkracıkla ne demek istediğimi bilmem anlatabildim mi?
|