“Timsah gözyaşları” Aslında bir deyim yoksa timsahlar bazı insanlar gibi vara yoğa ağlayan canlılar değildir.
Onun için Timsah gözyaşı denen olay da üzüntüyle falan ilgili olmayıp timsahların avını yerken gözlerinden yaş gelmesini ifade eder.
Ülkemizde yaşanan son gelişmeler, özellikle anadili ve özerk Kürdistan konularının öne çıkması karşısında iktidarın içinde bulunduğu durum ve gösterdikleri tepkiler tam anlamıyla timsah göz yaslarıdır.
Yoksa ülkemizin içinde bulunduğu koşullara karsı yapılan bir isyan değil.
Onun için bu gün özellikle söylenen sözlere değil yapılanlara…
Uygulamaya konulanlara dikkat etmek içinde bulunduğumuz durumu daha net ortaya koyacaktır.
Bu süreç ülkemiz başbakanının Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanlığını itiraf etmesiyle başladı denilse sanırım hata olmaz.
Aslına bakarsanız BOP itirafı bu gün olacakların habercisiydi ama üzerimize atılan ölü toprağından olsa gerek bir türlü uyanamadık.
Çünkü BOP’a göre özellikle bölgede bulunan 24 ülkenin sınırlarının değiştirilmesi gerekiyordu. Peki, nasıl değişecekti bu sınırlar.
Kaldı ki ülkelerin sınırlarını çizmek, yeni imara açılan yerleşim yerleri gibi kadastroyu gönderip arsa sınırları çizmeye hiç benzemez.
Ülkelerin sınırları ancak savaşla ve kanla çizilir.
Gerçi birisi bunun taslağını kalemle önceden belirler ya olsun.
Aslolan burada ülke sınırlarının savaş olmadan çizilemeyeceğidir.
Bu arada elbette bu savasın iç mi?
Yoksa bir komsuyla mı olacağını sadece o günün ihtiyacı ve içinde bulunulan koşullar belirler. Peki, bir ülkenin sınırları içeriden nasıl değişebilir…
Aslında durum ortada ülke içindeki etnik kimliklerden birine açık destek verirsiniz, onun güçlenip sesini yeterince duyurması için gereken koşulları yaratırsınız…
Sonra da…
Kenara çekilip izlersiniz.
İşte ülkemizde yaşanan da aynen budur.
Önce BOP’ un itirafı ama onu izleyen, ülkede 36 etnik kimliğin bulunduğu açıklamaları, sonradan açılım olarak da adlandırılan ülkeyi parçalama projesinin nirengi noktasıdır.
Çünkü…
Bu sayılan 36 etnik kimlikten biri bizim ulus devlet yapımızı oluşturan ve toplumsal bir şemsiye görevini de gören Türk kimliğiydi.
İşte onun için söylüyorum Siz ulus kimliğini de etnik kimlik düzeyine indirirseniz bu konuda varılabilecek sonucu asla tahmin edemezsiniz.
Bunu Atatürk’ün Türk milleti anlayışının etnik kimliğe göre dayanmadığının en açık ifadesi olan “Ne mutlu Türk’üm diyene.” sözünün kaldırılması çalışmaları aldı.
Tabi bununla beraber ulus değerlerinin tamamına karşı bir saldırı başladı.
Hatta…
Öğrenci Andı ve istiklal Marşı da bu tartışmalardan nasibini aldı.
Sonuçta bu etnik kimliklere bir biri ardına devlet eliyle televizyonlar, radyolar kurulmaya başlandı.
Mart 2009 yerel yönetim seçimlerinden sonra Kürtçü parti adına ne söylenmişti “Kürdistan’ın sınırlarını çizdik” peki ne oldu böyle bir açıklama yapıldığında…
Her zaman ki gibi hiçbir şey…
Onun için bakmayın birilerinin sahte feveranlarına tüm bu yapılanlar bir plan dahilinde adım adım yapılmakta ve akıtılan göz yaşları da tamamen timsah göz yaşlarıdır…
|