ÖZELEŞTİRİ.
(KEŞKE HERKES YAPABİLSE.)
Geçtiğimiz hafta bir rüya gördüm.
Travmatik bir rüyaydı.
O günden bu yana etkisinden kurtulamadığım için, salı gününden beri yazı yazamadım ama gazeteden arkadaşlar eski köşe yazılarımdan birkaçını kullanarak haftayı kapattılar.
Sağ olsunlar.
Bu arada gördüğümüz rüyadan dolayı yaşadığımız travmayı da atlattık çok şükür.
Günlük yazı yazma sözü verdiğim gazetemin yöneticileri, geçen hafta yazılarımı aksattığım için hayret etmişler.
Çünkü günlük yazılarımı hiç ama hiç aksatmamıştım.
Yaz döneminin 5 – 6 ayını Anamur yöresinde doğa harikası bir yerde geçirdiğim için, günlük yazılarımı haftada 3 güne düşürüyordum.
Çünkü Akdeniz’in, Toroslar’ın, ardıç, çam, kayın ormanlarının güzelliğine kapılıyor ve her gün yazmaya zaman bulamıyordum.
Telgraf Gazete’mizin yayın yaşamına başladığından bu yana günlük yazılar yazıyorum.
Aklımın erdiğini, dilimin döndüğünce sizinle paylaşmaya çalışıyorum.
Bir köşe yazarının yaşadığı kenti yazması, bu kentte yaşanan güzellikleri, çelişkileri dile getirmesi, kendine göre ilginç bulduğu konuları objektif bir biçimde irdelemesi doğal ve olağandır.
Gazetecinin her dönemde muhalif olması gerektiğini düşünen ve buna inanan bir gazeteci olmaya hep özen göstermişimdir.
Muhalif olmayı başaramayan gazetecinin de inandırıcılığı olmayacağına inanırım.
İktidarda kim olursa olsun, gazeteci gözlemini yazamıyorsa, gazeteci olamaz.
Ya ne olur?
Düzenin adamı olur…
Düzen nedir?
Al gülüm, ver gülüm.
Düzen nedir?
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.
Düzen nedir?
Bal tutan parmağını yalar.
Düzen nedir?
Sahnedeki alkışlanır.
İşte benim gibi eblehler, böyle bir düzene uyum sağlayamadığımızdan olsa gerek, pek sevilmeyiz.
Neden?
Tersine dönen değirmenin çarkına, doğru dönmesini sağlamak için çomak soktuğumuzdan.
Değirmenlerin çarkı hep doğru dönse eyvallah…
Bazı bazı yanlış döndüğünde, “hop, ne oluyor kardeşim?” diye sorma hakkını kendinizde göremezseniz, fasafiso.
Çünkü kimliğiniz yoktur.
Çünkü kişiliğiniz törpülenmiştir.
Doğruları söyleseniz de birilerini rahatsız ettiğiniz için eleştirilirsiniz, sizi dışlamaya çalışırlar.
Bunca yazıyı bir tespit için yazdım.
Doğrunun, gerçeğin, olabilirliğin, kabul görmenin ya da görmemenin, karşı çıkmanın tespiti için…
İmamın yokluğunda, mimbere çıkartılan Nasrettin Hoca, bu ani gelişme üzerine söyleyecek bir şey bulamayınca, “ne diyeceğimi biliyor musunuz?” diye sormuş. Cemaatten kimi “biliyorum” diye yanıt vermiş, kimi “bilmiyorum” deyince hoca, “beni yormayın o zaman, bilenler bilmeyenlere anlatsın” demiş ya.
O noktaya gelindi de geçiliyor bile.
Her gün yazılar yazan bir köşe yazarı olarak bugün de okurlarımla dertleşmek istedim.
Bir kusurumuz olduysa af ola…
|