Rahmetli dedem, seferberlikte evinden ayrılıp askere gitmiş.
Henüz 3 aylık evliymiş.
Aradan 5 yıl geçip oğullarından haber alamayan babası ve annesi, nineme “bak kızım, oğlumuz gitti, belki de şehit olmuştur. Gel seni temiz süt emmiş biriyle elimizle evlendirelim” demişler.
Rahmetli ninem karşı çıkmış, “hayır, o dönecek” demiş ve beklemeyi sürdürmüş.
Aradan 11 yıl geçmiş.
Bir gün, sırım gibi bir adam selam verip eve gelmiş, babasının anasının elini öpmüş ve 11 yıldır ayrı olduğu, kendisini umutla bekleyen eşiyle kucaklaşmış.
Bir zaman sonra annem dünyaya gelmiş.
Başka da çocukları olmamış.
Nüfus kaydına göre annem 1334 yılında doğmuş.
Miladi takvime göre 1918 yılında.
Annem hep “ben cumhuriyet çocuğuyum” diye, her kadının özelliklerinden biri olan yaşını küçük göstermeye çalışır.
Şimdilerde hafıza kaybı yaşıyor.
Sıkıntılar içinde, beni bile tanımadığı zamanlar oluyor.
Her neyse, rahmetli dedem, 11 yıllık askerlikten döndükten sonra, çevreden bazılarının “Mehmet Çavuş, devlet size maaş bağlıyor, başvursana” dediklerinde, “ben maaş için değil vatan için savaştım” diye onurlu bir dik duruş sergilemiş ve devletin bağlayacağı maaşa dönüp bakmamış.
Dedemi çok iyi anımsıyorum.
Ben, ilkokul 2. ya da 3. sınıfa giderken onu kaybettik. 1951 veya 1952 yılıydı.
Onurlu, dürüst, çevresinde uzlaştırıcı, saygın bir kişi olarak tanınan yiğit bir insandı.
Dedem, 11 yıl askerlikten sonra yurduna dönmüş, gazilik maaşının elinin tersiyle itmiş, esnaf olarak yaşamını sürdürmüştü.
11 yıl askerlik…
Seferberlik dahil 11 yıl.
Sıhhiye çavuşuymuş.
Birkaç yerinde kurşun yarası vardı, omzunda, sol böğründe…
Ölmemiş, direnmiş ve yeniden yurduna, evine dönmüştü.
Otoriter ama mütevazi bir adamdı.
Şimdilerde kimin gazi, kimin şehit olduğu belli değil.
Komutanın, pimini çektiği bombayı ellerine verdiği erler, bomba patlayınca ölüyor. Bunların şehit olup olmadıkları tartışılıyor.
Aile, “oğlumuz şehittir” diyerek davalar açıyor.
Bel altı uçkur öykülerinin haber sayıldığı günümüzde, kim gazi, kim şehit araştırması yapan, haberini takip eden yok.
Dedemin bu öyküsünü neden yazdım?
“Ben maaş için değil, vatanım için savaştım” dediği için.
Böyle bir dedenin torunu olduğum için de gurur duyuyorum.
Gaziliğin, şehitliğin ne demek olduğunu herkesin bir kez daha düşünmesini diliyorum.
Bu işin ucuzlatılması da ağrıma gidiyor.
Son model lüks arabasıyla hastaneye gidip yeşil kartla muayene olan, ardından da çıkıp camiye namaz kılmaya gidenler için çekilmedi bunca çile.
Rahmetli dedem şimdi kalkıp çevresine bir baksa, hepimizin yüzüne tükürür.
|