Geçtiğimiz gün, aklımızın köşesinden İklim Bayraktar diye bir hanım adı geçmeden, içinde bulunduğumuz iklim koşullarından söz ettik.
Etmez olaydık.
Herkes nerelere çekmiş yazımızı…
Telefon üstüne telefon, elektronik posta üstüne elektronik posta aldık.
Vay beeee!...
Biz iklimden söz ederken, baltayı taşa mı vurmuşuz nedir?
Belki de zülfüyare dokunmuşuzdur.
Madem öyle, madem baltayı taşa vurduk, madem zülfüyare dokunduk, maden keyiflenenler olduğu gibi kızanlar da olmuş, o zaman savaş baltamızı toprağa gömüp barış çubuğumuzu yakalım…
Peki, bu İklim hanımefendiye, “eyvallah kızım, sen ne diyorsan elhaaak doğrudur” mu diyeceğiz?
Onu tarihteki Mata Hari’ye mi, Hürrem Sultan’a mı benzeteceğiz?
Fadime’ye herkes benzetiyor ama bana göre o Fadime’ye bile benzemiyor.
O kendine benziyor.
Ve herkes, her televizyon, her gazete nedense İklime balıklama dalıyor, onu haberleştirmek için dıgıl dıgıl dönüyor…
O amacına ulaşmış mıdır?
Her şeyi yüzüne gözüne bulaştırdığı halde, gündeme lök devesi gibi oturtulmuştur.
Oysa devletin bir kurumu (TÜİK) bir araştırma yapmış, bu araştırmasının sonucunu da açıklamış.
Ne deniyor açıklamada; “Halkın % 46 sı geçinemiyor…”
Bu konuyla ilgilenen yok.
Varsa yoksa İklim hanımefendi.
Bundan sonra ne olur?
Hemen söyleyeyim;
Hiçbir şey olmaz.
İklim, ancak yaptığıyla kalır.
Onu gündeme taşıyan televizyoncuları, gazetecileri basın tarihi yazmaya başlamıştır bile.
İnanmıyorsanız yakın geçmişimize bir bakıverin.
Çünkü biz unutkan bir toplumuz.
“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” denmiş ya!
Boşuna söylenmiş bir söz değildir bu.
İklimler gelir, iklimler geçer.
Şöyle ya da böyle yaşam sürer.
Önemli olan iklimlere güvenmemektir.
|