Dünya Basın Özgürlüğü Gününü gururla(!), sevinçle(!) ve mutlulukla(!) kutladık…
Vatana, millete hayırlı uğurlu olsun.
Dünya Basın Özgürlüğü Günüymüş.
Pöh…
Bir ülkede, en tepedeki yönetici, “şu gazeteleri evinize sokmayın” diyorsa,
Bir ülkede, en tepedeki yönetici, gazete patronlarına “maaşlarını siz veriyorsunuz, sonra gelip ağlamayın” diyebiliyorsa.
Ve o ülkenin başbakanı, bakanları, valileri gazetecilere şirin görünmek için, Dünya Basın Özgürlüğü Gününü kutlama yarışına girebiliyorsa, usul yerine gelsin diyedir.
Gazetecilerin kara kaşı, kara gözü için değildir.
Daha daha önemlisi; gazeteci, gerçekten gazetecilik yaparak ve halkın haber alma hakkını düşünerek gazetecilik yapsa, dünyada basın özgürlüğü ile ilgili bir günü kutlamaya gerek kalmaz.
Çünkü gazeteci işini yapmaktadır, mesleğinin bilincinde, gazetecilik yapmaktadır.
Kim varsa iktidardakinin yalakası değildir.
İktidara yaranma uğruna çarpıtma haberler yapmaz.
Gazeteci her dönemde muhaliftir, hatta yönetimde, dünyaya kendisinin penceresinden bakan bir iktidar bile olsa…
Gazete sahipleri patron oldukça, gazetecilik yapmak da tabidir ki zorlaşır.
Çok değil, 40 yıl öncesine kadar gazete sahiplerinin çoğu gazeteciydi.
Günümüzde gazete sahibi gazeteci kaldı mı?
Hepsi patron.
Hepsi iş adamı.
Hepsi devletin kasasına bir anahtar bağlama çabasında.
Bırakın çabayı, bağlamış bile…
O zaman devletin en tepesindeki adam da “şu, şu, şu gazeteleri okumayın, evlerinize sokmayın” diyecektir.
Gazeteci olmayan, iş adamı olan gazete patronlarına, köşe yazarları için, “maaşını siz veriyorsunuz, sonra da gelip ağlamayın” deme hakkını kendinde bulacaktır.
Gazete sahipleri birer iş adamı oldukları sürece, devletin yüce katlarında oturanlara da bunları söyleme hakkı doğar.
Dünya Basın Özgürlüğü imiş.
Haydi canım siz de…
Gönül rahatlığı ile kutlayanlara hayırlı, uğurlu, kademli olsun.
50 yıllık bir gazeteci olarak söylüyorum bunları.
İster inanın isterseniz inanmayın.
Özgür basın…
Özgür gazeteci…
Yahu beni güldürmeyin.
|