Bugün, bazı karanlık güçler tarafından Milliyetçi Hareket Partisi’nde estirilen kaset teröründen söz etmek istiyorum.
İlk kez 1963 yerel seçimlerinde, ardından 1965 genel seçimlerinde oy kullandım.
O günden bu yana tüm seçimlerde oyunu kullanan bir yurttaşım.
Hiçbir seçimde MHP’ye oy vermedim.
Ancak son kaset olaylarını, MHP’ye politik itibar infazı yapılmak istendiğini, % 10 barajı altında kalmasıyla meclis dışında bırakılma ihtirası olarak algılıyor ve tabanı olan bir siyasal partiye yapılmak istenen haksızlığı görüyor ve iğreniyorum.
Böyle çirkin amaçlı oluşumlardan da ürperiyorum…
Seçim öncesinde “farklı ülkücüler” adlı bir internet sitesinden yapılan itibar infazının, davasına inanmış gerçek ülkücüleri kenetleyeceğine ve tam bir dayanışma sahneleneceğine de inanıyorum.
Kamuoyu araştırmalarına pek itibar etmem ama AKP’nin yaptırdığı kamuoyu araştırmaları da dahil hiçbir araştırma sonucunda MHP’nin % 10 barajının altında kalacağı görünmüyor.
Oysa istenen, MHP’nin barajı aşamaması.
Bunun için ne gerekli?
Toplumun ve MHP tabanının pek hassas olduğu bir konu olan bel altı vuruşlarla, partinin itibar yitirmesi gerekli.
İşte yapılan budur…
Rezillik çıkarıp MHP’yi sandığa gömmek.
Politikayı, kendi meşrebine göre yeniden biçimlendirmek isteyen bir anlayış, maalesef politikayı her geçen gün daha biçimsiz hale getiriyor.
61 yıl önce yayın yasağı uygulanan bir kitaptan söz edilirken, günümüzde henüz yayınlanmamış kitaba getirilen yasak, görmezden geliniyor, gözlerden kaçırılıyor.
Bu kaset olaylarıyla yapılan bel altı vuruşlar seçim malzemesi olarak kullanılıyor.
Kutsal bildiğimiz politikanın getirildiği noktaya bakın.
Bu arada eskiden Gaziantep milletvekili olarak bakanlık yapan bir kabadayının, bir muhalefet lideri için, “onu anasının rahmine kadar kovalayacağım” deme çirkinliğini, hangi ahlak kurallarıyla açıklayabiliriz?
Yolsuzluklarını gördüğünü söyleyerek, kendisi de dahil bazı bakanları milletvekili listesine bile almayan başbakana ses çıkaramıyor, liderinin yeniden gözüne girebilme uğruna muhalefet liderine hayasızca saldırıyor.
Benim sevgili seçmenim bunları görmüyor mu?
Benim sevgili seçmenim bu çirkinlikleri görmeyecek kadar ahmak mı?
İşte o benim sevgili seçmenim, 12 Haziranda sandık başına gidip paravanın arkasına geçince vicdanının sesini dinleyecek ve ahmak olmadığını, kula kulluk etmeyeceğini kanıtlayacaktır.
Gerisi laf – ı güzaftır…
|