Son günlerde sık sık vurgulanan “sabrın sınırı” söylemi, yıllar önce yazılan bir şiirde “tahammül mülkü” olarak geçer.
Şair öyle bir noktaya gelir ki; “tahammül mülkünü yıkın, ateş – i suzan mısın kafir” diye çığlıklar atar.
Şimdilerde biz de “sabrımızın sınırına geldik” ya da “sabrımız taşmak üzere” gibi gözdağı aracı olarak kullanıyoruz tahammül mülkünü.
Terör olaylarında şehit olan asker, polis tabut içinde ailesine teslim edilirken sabrımızın sınırına gelmiyoruz.
Üstelik bu durum 30 yılı aşkı bir zamandır sürüyor.
İşsizlik, yoksulluk, yokluk, konularını aşevleriyle hem de övünerek gidermeye çalışıyoruz, ramazan aylarında da binlerce kişinin katıldığı iftar sofralarıyla kamufle ediyoruz ama bir türlü sabrın sınırına gelemiyoruz.
İşçi hak alamıyor, emekli sürünüyor, asgari ücret kuşa dönmüş, sabrın sınırından söz edilmiyor.
Toplum sizden – bizden diye ayrıştırılırken kimsenin sabrı taşmıyor, yani sabrın sınırı söz konusu bile değil.
Asker hırpalanıyor, bilim adamı, gazeteci hapse atılıyor, sabır tatilde.
Bir Kıbrıs eşeği alacak parası yokken, adam son model lüks araba sahibi oluyor, onu tanıyanların sabırları sakin.
Ve “zaten akıllı adamdı canım, ne yaptı etti köşeyi döndü” kolaycılığıyla bırakın sabrı sınırını, sorgulamaya bile gerek duymuyoruz.
Kara Afrika’nın Mülümanları açlıktan kırılırken, her 6 dakikada bir çocuk açlıktan ölürken sabrımızın sınırına gelemiyoruz.
Ne oldu da sabrımızın sınırına geldik?
Sınır komşumuz ve düne kadar en yakın dostumuz Suriye’de, dış destekli ayaklanmaya karşı yönetimin uyguladığı yöntem, bizi sabrımızın sınırına getirmiş.
Üstelik bir Arap ülkesi olan Suriye’ye, “bakiyemiz” anlayışıyla, “iç meselemiz” olarak bakıyormuşuz da haberimiz yokmuş.
İşte Suriye’deki bu kargaşadan dolayı sabrımızın sınırına gelmişiz.
Peki, düne kadar eşli, çocuklu ziyaretlerle dostluk görüntüleri verdiğimiz Suriyeli yetkililer, “sabrın taşsa ne olur?” deseler biz ne yapacağız?
Şimdiye kadarki görüntüler ahbap çavuş ilişkileri miydi?
Davos’taki “van münit” diplomasisindeki külhanbeyi tavrımız hala konuşulurken, bu kez de “sabrımızın sınırı” devreye giriverdi.
Yarın, sınıra gelen sabrımız, sınırımızı aşmaya kalkarsa ne yaparız?
Hani biz dosttuk…
|