Yıllardır yazıp çiziyoruz.
Hadi şimdi gel de yazı yaz bakalım…
Neyi yazarsan yaz ama yaz.
Ne yazmalıyım?
Neyi yazmalıyım?
Amerika gezisinde Obama’nın sakız çiğnediğini mi yazayım?
Prezıdınt sakız çiğnerken benim başbakanımın uyukladığını mı yazayım?
Terör olaylarındaki çelişkili açıklamaları mı yazayım?
İç İşleri Bakanının “üç adet yurttaşın öldüğü” açıklamasını mı yazayım?
Hemen hemen her gün yaşanan Şehit cenazelerine utanmadan katılıp ön safta yer alarak ve “başınız sağ olsun, kanı yerde kalmayacaktır” teranesini sürdüren devlet büyüklerini mi yazayım?
İçimizde sıfır problem uygulayamazken, komşularla yapmacık sıfır problem politikası uygulamaya çalışıp, aynı komşularla düşman kardeşler durumuna geldiğimizi mi yazayım?
İstanbul Zeytinburnu’nda, oto sanayi sitesi yıkımı için gelen belediye araçlarını korumak ve kollamak için gelen ama asıl ödevi içinden çıktığı toplumu ve bu toplumun güvenliğini korumakla yükümlü olan bir polis amirinin sinirlerine hakim olamayarak, “o danayı var ya, karısının koynundan alacağım” diye haykırmasını mı yazayım?
Bugün hiç bir şey yazmayacağım.
Bu yazdıklarımla cebelleşirken başka bir şeyler yazmaya yüreğim yetmedi de onun için yazmayacağım.
Bu tür olayların canımı yeterince sıktığı için yazmayacağım.
Yazmanın paylaşmak olduğuna inana yazarlardanım ancak bunca çelişkiden sonra bugün canım yazı yazmak istemiyor.
Bu tür çelişkileri gördükçe ben de içimde çelişkiler yaşıyorum, sempatik sinir sistemim bozuluyor, allak bullak oluyorum.
Bugün yazmayacağım derken haksız mıyım?
Allah aşkına bir okurum çıkıp, “arkadaş haksız olan sensin” deyiversin…
Bugün ne yazayım diye düşünmeye gerek kalmadan, gördüklerimi, duyduklarımı kendi meşrebimce paylaşmak istedim.
İsterseniz çevrenize bir bakın, haberleri izleyin, isterseniz beni ayıplayın, bana kızın…
Bende bir hal mi vardır nedir?
Bazen kendimi anlayamıyorum da…
|