Bazılarının ısrarla on birinci dalga yok demelerinin ardından on birinci dalga başladı. Bu dalgayla ülkemizin en önemli sendikacıları ve araştırmacıları da gözaltına alındı.
Sorgulama sonucunda bunların bir kısmı salıverildi ama… Bu soruşturmada özellikle dikkat çeken nokta, ülkemizin tanınmış isimlerinin yanında çeşitli kazılar sonucunda ele geçen ve çeşitli yerlerde ortalığa da bırakılan silah ve cephanelerdi.
Böyle olunca da birçok insanın ister istemez kafası karıştı.
Hatta bu operasyonlarla ilgili görüşünü açıklayan bir memur konfederasyonu “karanlık ilişkilerin açığa çıkarılması gerektiğini” açıkladı.
Eğer bir yerde karanlık bir ilişki varsa elbetteki açığa kavuşturulmalı ama karanlık ilişkilerle suçlananlar özellikle ABD ve AB karşıtı, ulus devlet ve üniter yapıyı savunan aydınlarsa, işte orada biraz durup düşünülmelidir.
Aslında tüm bu olanlar yükselen ulusalcı dalganın durdurulmasına yönelik adımlardır.
Tarihi biraz dikkatle incelersek daha ayrıntılı sonuçlara varılabilecektir.
Birinci tezkerenin reddedilmesi, ABD’nin Irak’ı işgali ve adım adım Kürt devletini oluşturmaya yönelik çabaları, bu çabaları kaygıyla izleyen Türk kamuoyunda ABD karşıtı bir yükselişe neden oldu.
Bu arada orada devlet kurulmasının ülkemiz için de tehlikeli sonuçlar doğuracağını düşünen üst düzey komutanların endişesi. Hatta daha da ileri giderek bunun bir savaş ilanı olduğuna varacak kadar ciddi bir tepki göstermeleri, toplumda ulusalcı bilincin artmasına da katkıda bulundu.
Sadece bu kadarla kalmadı.
Sonrasında uygulanan özelleştirme adı altında, ülke kaynaklarının elden çıkarılması, AB ve ABD tarafından dayatılan demokrasi adı altında ülkemizin etnik ve dinsel kimliklere bölünmesi çabaları bu yükselişi hızlandırdı.
Böylece giderek toplumun değişik kesimlerini de etkisi altına alan ABD ve AB karşıtlığı özellikle ABD’yi çok endişelendirdi.
ABD Savunma Bakanı Yardımcısı o günlerde bir açıklama yaparak “Türkiye’de ABD karşıtlığının sürmesi durumunda iki ülke ilişkilerinin ayakta kalamayacağını söylüyor ve hükümetten de bunu düzeltmek için çaba harcamasını” istiyordu.
Bu ABD karşıtlığının yükselişinden rahatsız olan sadece ABD değildi.
Bu konuda rahatsızlığını biri daha vurguladı, o da bu gün ABD’de oturan Fetullah Gülen’di.
Gülen “Derhal ulusalcı dalganın durdurulması” talimatını verdi.
Zaten aradan çok fazla zaman da geçmeden öğrenildi ki Emniyet Genel Müdürlüğü’nün İç İşleri Bakanlığı’na verdiği “ulusalcılığın tehdit kapsamına alındığını" belirten brifing’de “Geçmişte sağcı, solcu, dinci olarak bilinen gruplar, günümüzde söylem ve eylem birliği yapıyorlar. Avrupa Birliği sürecinde devlet egemenliğinin zedelendiğini ve ülkemizin bağımsızlığını yitirdiğini söylüyorlar. “Deniliyordu.
Aslında böylece bu bir buçuk yıldır devam eden operasyonların amacı da ortaya çıkıyordu.
Sadece AB ve ABD karşıtlığı nedeniyle insanların suçlanması ve cezalandırılması mümkün olamayacağına göre.
Bir haham ortaya çıkarılarak
Önce bir örgüt imal ediliyor sonra da suçlar.
Başka türlü ABD ve AB karşıtı yükselişin önü kesilebilir miydi?
|