İşçi sıkıntıda.
Memurun statüsü belli değil.
Emekli yaşama savaşı veriyor.
Çiftçi, ekip biçmeyi bırakma noktasına gelmiş.
Hayvancılık bitmiş.
Kurban bayramlarında, küffar ellerinden angus ithal edecek duruma gelmişiz.
Gazeteci gerçeği yazmıyor, yazamıyor.
Yazanların başına da gelmedik olay kalmıyor.
Demokratik hak olan protesto, terör aracı olarak görülüyor ve protestocuya terörist muamelesi yapılıyor.
Ekilen korku fidanları koca koca ağaç olmuş, gölgesinde kimse oturamıyor.
Bu tür olumsuzlukların odağında, cennet ülkemin kötü yönetilmesi yok mu?
Bunlara karşın, yapılan son araştırmalara göre iktidar partisinin oy oranı % 54 e çıkmış.
Dünya değişiyor ama bizim toplum nedense bu gelişime, bu değişime ayak uyduramıyor.
Ne diyelim?
Sistem demokratik hukuk sistemi.
Nasıl bir demokrasi, nasıl bir hukuksa…
Kimse bana “politika yapıyorsun” demesin.
Politika, gelip herkesin sofrasına bağdaş kurarak oturmuş, siz hala “benim politikayla ilgim yok” deyin…
Biz öylesine iyimser, öylesine çelebi bir toplumuz ki bakın, muhalifiyle muvafığıyla, seveni ile sevmeyeni ile oy vereni ile vermeyeni ile başbakana “geçmiş olsun” dileğinde bulunmayan kalmadı.
Çünkü o, salt Recep Tayyip Erdoğan değil, bu cennet ülkenin başbakanı.
Bu cennet ülkede, bir başbakanın sağlığı söz konusu olduğunda, herkes acil şifalar diliyor.
Allah korusun, başbakana bir hal olursa “ülkede kaos çıkar”, “ülke karışır” gibi söylemler boş laflar.
Eğer bir ülkenin huzuru, egemenliği, ekonomisi, güveni bir kişinin sağlık durumuna bağlıysa, o ülke zaten çökmüş demektir.
Politikacı geçinenlerin hiç biri kendilerini savunamazlar.
Bunca çelişkiye karşın hala Ortadoğu’nun lideri olma gazına kanmak, iyi niyetin ötesinde safdillik değil midir?
Hele de yine dışarıdan verilen gazla, kargaşalar yaşanan komşu ülkelerde, barışın yerleşmesine katkıda bulunmak yerine, yönetim sistemlerine çekidüzen vermeye kalmak nasıl bir şeydir?
Bunun adını da siz koyun.
Çünkü bende eksen kayması oluşmaya başladı…
|