Bugün yazı yazmayacağım.
Bir fıkra var, size onu aktarmaya çalışacağım;
Eski dönemde bir gün adamın biri bir hindi keser.
Hindiyi yolar, temizler, içini doldurur, fırına götürüp pişirmelerini, dönüşte alacağını söyler.
Fırıncı hindiyi pişirir, kızardıktan sonra çıkarıp vitrine koyar ve sahibini beklerken, o sırada oradan geçen kadı, kızarmış hindiyi görür, fırıncıya “fırıncı, bu hindiyi bizim eve gönder” der.
Fırıncı, “aman kadı efendi, bu sizin değil, hindinin sahibi gelip alacak, ona ne derim?” deyince kadı, “sonuçta işiniz bana düşmeyecek mi? Gönder bizim eve” der ve gider.
Fırıncı iki arada bir derede kalır ama hindiyi de çırakla kadının evine yollar.
Biraz sonra hindinin sahibi gelir, hindiyi sorar.
Fırıncı, “hindi uçtu” der.
Hindinin sahibi, “hindi uçar mı? Ben kestim, ben yoldum ve içini doldurup sana getirdim, nerede benim hindim?” diye hiddetlenir.
Sonunda hindi sahibi ile fırıncı kavgaya tutuşur.
Fırıncı elinde fırın küreği ile koşmaya, hindinin sahibi de onu kovalamaya başlar.
Derken efendim, fırıncı koşarken elindeki küreği bir gayrı müslimin gözüne girer, adamın gözü kör olur.
Fırıncının peşinden o da koşmaya başlar.
Fırıncı koşarken 8 aylık hamile bir kadına çarpar ve kadın çocuğunu düşürür.
Kadının kocası, gayrı Müslim ve hindi sahibi fırıncıyı kovalamayı sürdürürken, fırıncı, bunların elinden kurtulamayacağını anlayınca, kurtulmak için yüksekçe bir yerden atlar ama aşağıdan geçen yaşlı bir adamın üstüne düşer, adam oracıkta ölür.
Ölen adamın oğlu, çocuğunu düşüren kadının kocası, gözü kör olan gayrı müslim ve hindinin sahibi kovalaşa kovalaşa kadının huzuruna çıkarlar.
Kadı bir bakar eve gönderdiği hindi için dört tane şikayetçi var, hepsini karşısına dizer ve ölen adamın oğlundan başlayarak sormaya başlar;
“Söyle bakalım efendi, nedir şikayetin?”
Adam olayı anlatır, kadı kitaba bakar ve yanıt verir, “şimdi aynı yere gideceğiz, sen o yüksek yere çıkıp bu mendebur fırıncının üstüne atlayacaksın, kısasa kısas” der. Yaşlı adamın oğlu düşünür, fırıncı iki santim kaysa, yere çakılıp kendisi de ölecek, “ben davamdan vazgeçtim kadı efendi” der.
Kadı, “o zaman 3 mecidiye mahkeme harcını yatır, defol git” der.
O gider sıra 8 aylık çocuğunu düşüren hamile hanımın kocasına sorar; “nedir şikayetin?”
Adam konuyu anlatır, kadı yine kitabı açar, okur ve “şimdi sen karını bu fırıncıya vereceksin, onunla bir süre kalacak, 8 aylık hamile kalınca karını geri alacaksın” diye fetvasını verir.
Adam ya havle çekerek davadan vazgeçtiğini söyleyince kadı, “o zaman yatır 3 mecidiye mahkeme harcını, defol git” diye onu da halleder.
Sıra fırıncının küreği ile gözü kör olan gayri Müslime gelmiştir.
O da konuyu anlatınca kadı yine kitabına baka ve “müslimin bir gözüne karşılık, gayrı müslimin iki gözü, fırıncının bir gözünü oyun, bu adamın öteki gözünü de halledin” deyince, gayrı müslim “kadı efendi, bir başa bir göz yeter, ben de davamdan vazgeçtim” der.
Kadı, “yatır o zaman 3 mecidiye mahkeme harcını, sen de defol git” der.
Sıra, bu kadar olayın müsebbibi olan hindinin sahibine gelmiştir.
Kadı sorar; “senin şikayetin nedir?”
Hindinin sahibi, öncekilerin durumunu gördüğü ve kadının kendisine de bir kulp takacağını bildiği için, “ben şikayetçi mikayetçi değilim kadı efendi, ben seyirciyim” der ve mahkemeden çıkıp gider.
Fıkra bu kadar.
Bir fıkrayla bitireceğim dedim ama dayanamadım, sonunu yine güncel bir konuyla bağlayayım dedim;
Hani 95 ve 87 yaşında iki 12 Eylülcüyü yargı karşısına çıkarmayı düşünüyorlar ya!
Nasıl olduysa bu fıkra aklıma geldi, paylaşmak istedim…
|