Genç bir adam, açık öğretimde okumaktadır.
Ailesinin çektiği sıkıntıyı bildiğinden, kendine bir iş arar.
Bulur da.
Bir lokantada boğaz tokluğuna garsonluk yapar.
Bir fırında, hamurun hiçbir muamelesini bilemeden hamurkar olur…
Bir yazıhanede telefonlara bakar.
Bir gece kulübünde badigartlık yapar.
Sonunda okuduğu üniversiteyi bitirir.
Nerede okumuştur?
Siyasal Bilgilerde.
Nerede okumuştur?
OTDÜ’de
Nerede okumuştur?
Hacettepe’de.
Sorbıon’da.
Oxfort’da.
Yale’de.
Ama dünyanın değişiminde haberi olmadığı için, salt okumuştur.
Bir üniversiteyi bitirme uğruna her şeyini vermiştir.
Yurt içi yurt dışı bunca okul bitti mi?
Bitmez…
Yazılı sınavlar başlar, sözlü mülakatlar başlar.
Yazılıda istediğin kadar bil, sınavı en üst puanla bitir, fasafiso.
Daha “mülakat” diye bir ince elek var ki o elekten geçebilmek bilgiyle değil, amcayla, dayıyla ilgilidir.
Bu yazdıklarıma inanmak istemeyenlerin, yakın çevrelerine bakmaları yeterli.
Kaçının çocuğu, üniversite bittiği hafta işe girebilmiş?
Üniversite bitiren kaç kişi şıppadak bir göreve getirilmiş?
Anaları, babaları, “oğlumuz – kızımız çok şükür üniversite mezunu oldu, artık iş mi bulamayacak” diye düşünmemiş…
Yok öyle işin kolayına kaçmak.
Sen, dünyada adını duyuran, her gencin eline geçmediği okulları bitir, gel bir hastane önünde taksi durağında şoförlük yap…
Olur mu?
Olur…
Olmuyor mu?
Olmuyor diyenin anlını karışlarım…
Neden?
Hakkı olan hak ettiği yere gelemiyor da ondan.
Genç adam bir fakülte bitirmiş, diplomasını almış, yeterlilik sınavı istiyorlar.
Yahu bu genç yeterli değilse, neden mezun ettiniz?
Bitti mi?
Biter mi?
4 yıl, 5 yıl üniversitede okuyan bir genç, pedegojik formasyonu yok diye öğretmen bile yapılmıyor.
Alalım bu formasyonu dese, “gel al ama şu kadar para ödeyeceksin” deniyor.
“Peki ben bunca yıl bu okulda okurken, bu formasyon denen laneti neden vermediniz?” diye sormaya hakkı yok.
Çünkü bilim kurumları olarak bildiğimiz üniversiteler, bu konuya “ticari” yaklaşıyorlar.
Eeee, sonuç…
İşte sonuçta böyle oluyor azizim…
|