Geçtiğimiz gün CHP, üst üste olan iki kurultayından ikincisini de yaptı.
Türkiye Futbol Federasyonu başkanını seçti.
Aynı gün Milli Güvenlik Kurulu toplandı.
Sonuç; siz sağ ben selamet.
Yani bundan böyle ülke güllük gülistanlık.
Her yanımız gül bahçesi.
Bize yazacak ne kaldı?
Hiçbir şey kalmadı ama bizim gibi her gün kestiğimiz ahkamlarla köşesini doldurmak isteyenler için konu biter mi?
Bugün ben de doğum günümden söz edeceğim;
Nüfus kağıdımda 10 Şubat 1944 yazıyor ama rahmetli halam doğduğum günün tarihini, okuduğu ilmihalin kenarına yazıvermiş.
25 Aralık 1942…
Yani benim kimliğimdeki doğum tarihim ile halamın yazdığı doğum tarihi arasında 13 ay gibi bir süre var.
Her neyse efendim, bu ayın 10. günü benim resmi doğum tarihimdi.
Böyle olduğundan dolayı dostlarımla, üyesi olduğum sosyal paylaşım sitelerinde, elektronik postalarla ve telefon edip arayanlarla hem selamlaştık hem de doğum günümü kutladıkları için bana teşekkür etme fırsatı verdiler.
Ancak hiçbir arkadaşım, yakınım ve sevgili kızım, doğum günüm için bana bir fasıl heyeti getirmediler.
Sağ olsunlar, hepsi sade ve içten sözcüklerle, sağlıklı bir biçimde daha çok yaşamamı dilediler.
Bazıları yurtdışında, dünyanın eğlence merkezlerinde kutlarlar doğum günlerini.
Bizde öyle olmuyor.
Kutlama telefonları gelmese doğum günümüz olduğunu bile anımsayamayacağız.
Bu kadar telefon, ileti gelmese vallahi doğum günüm olduğunu unutmuştum.
Yeni yaşımı kutlamalar beni sevindiriyor, mutlu ediyor da insan işte, neden mutlu olacağını, neden hüzünleneceğini bilemiyor bazen.
Üstelik doğum günümde pasta falan da kesilmedi.
Sanal da olsa sadeydi, içtendi ve anımsanmaktan dolayı sevindiriciydi.
Hani “şeyh uçmaz, mürit uçurur” diye bir söylem var ya!
İşte öyle bir şey.
Ne ben şeyhim ne de dostlarım, yakınlarım mürit.
Ancak doğum günümü kutlayarak beni uçurdular.
Bir yaş daha ihtiyarladığımı anımsattılar.
Sağ olsunlar, var olsunlar.
Herkese sağlıklı ve aydınlık nice yıllar diliyorum…
|