Yasama – Yürütme – Yargı – Basın…
Dört kuvvet.
Kuvvetler ayrılığı düzleminde işlerse eyvallah.
Anayasa Mahkemesinin muhasebeci başkanı, durumun muhasebesini yapmış olacak ki beklenmedik bir anda sesini yükseltti.
Ne dedi?
“Yasamanın yargıyı kuşatmasına, yargının da yasamayı kuşatmasına karşıyız.”
Buyurun düşünün.
Kim kimi kuşatmış?
Dört bilinmeyenli bir denklem.
Yasama mı yargıyı, yargı mı yasamayı, yürütme mi yasamayı, yasama mı yürütmeyi, yürütme mi basını, basın mı yürütmeyi kuşatmış?
Yoksa her biri ayrı ayrı birbirini kuşatmayı mı düşünüyor?
Yasama, yürütme, yargı, basın birbirini kuşatmaya kalkışıyorsa, 75 milyonluk cennet ülkede halk bu kuşatmalara nasıl bakıyor?
En önemlisi de bu değil mi?
Halk bu kuşatma işine ne diyor?
Ayrıca bu dört kuvvet, komşularımız olan Irak’a, İran’a, Suriye’ye, dost ve müttefik Amerika’ya nasıl bakıyor diye sorsak, yanıtı yasama mı, yürütme mi, yargı mı, basın mı verecek?
Halktan umut bekleyenler boş yere beklemesin.
Zamanlarına yazık.
Halkta pek umut kalmadığı için, serseri mayın gibi nerede patlayacağı belli olmayan bir konuma gelmiş.
“Herkes işine baksın” demek çözüm mü?
“Biz çoğunlukla iktidardayız, her şey bize vız gelir tırıs gider” anlamına gelen böyle bir söylem, çözümsüzlüğün şeddelisi değil midir?
Kuralı, ayıbı, günahı, sevabı, helali, haramı, hukuku, yasayı unutan bir toplumun gıkı çıkabilir mi?
Zaten çıktığı da yok ya!...
Anayasa Mahkemesi Başkanı istediği demeci versin, istediği gibi konuşsun, hikaye.
Uyarıya aldıran yoksa bu işler böylece bozuk – düzen gidecektir.
Bakın 12 Eylül cuntacılarını güya yargılamaya başladık.
Mahkeme kararıyla yaşlarını küçültüp yargılayın bari.
Hem de mahkemeye getirebilirseniz.
Buyurun, yargılayabiliyorsanız yargılayın.
Ama kimseyi kandırmadan, kimseyi oyalamadan, kimsenin gazını almadan.
Ve o dönemin tüm yetkililerini…
Buyurun, yargılayın bakalım.
|