1997 – 2012…
Arada kaç yıl var?
Benim matematiğim zayıf, hesabını siz yapın.
1997 yılında, günümüzde de ayda bir toplanan Milli Güvenlik Kurulu toplanmış.
Bu toplantıdan çıkan kararların altına imza atanlar neredeler?
Kararı uygulayanlar soruşturuluyor, tutuklanıyor ama kararın altında imzaları olanlar nerede diye soran yok.
Tamam, her seferinde söylenir.
Ne söylenir?
“Milli Güvenlik Kurulu kararları bir tavsiye niteliğindedir.”
Eyvallah olmasına eyvallah da bu tavsiye kararlarını uygulamak suç oldu.
Cumhurbaşkanı açıklama yaptı;
“O dönem kabine üyesi idim ama o Milli Güvenlik Kurulu kararının altında benim imzam yoktur.”
Oh ne güzel, cumhurbaşkanı kendini akladı.
Aklayamayanlar içeri, aklayanlar Çankaya’ya…
Baksanıza, Gaziantep’te toplanan Anayasa Platformunda, yüce meclisin başkanı haykırıyor; “dönmek yok, kim dönerse dönektir. Dönersek kaybederiz…”
Neden dönmek yok?
Yeni bir anayasa yapmaktan.
Sanki anayasa diye bir hukuksal yaptırımlar silsilesi kalmış gibi.
Üstelik meclis başkanı da hukukçu ama şimdilerde yüce meclisin başkanı olduğundan “dönmek yok.”
Bir de “seni gördüğüme sevindim” diyen sıradan bir yurttaşa, “nereden bileyim sevindiğini? Hadi bir takla at göreyim” diyen, diyebilen bir İç İşleri Bakanımız var ki Mars gezegeninin başına…
Bakın, dünyanın ağaları Suriye’yi unuttu, biz unutmadık.
Üstüne üstüne gidiyoruz.
Komşumuz ya!
Demokrasinin koşar adım getirildiği Irak’tan kaçan ayrılıkçı Haşimi’nin İstanbul’da ne işi var?
Boş verin bunları, gelin biz Emre ile Zokora arasındaki ırkçılık tartışmasıyla oyalanaduralım.
Benim bazen kafam karıştıkça karışıyor.
Bu gün de kafamın karışık olduğu günlerden biri.
Bu günlük de bu kadar.
Hadi hoşgörün ve hoşça kalın.
|