Bir süredir yoğum.
Bu kısa süre içinde ve Gaziantep’ten 500 kilometre uzakta biraz dinlendim, kendime geldim.
Araç gürültüsünden, trafik karmaşasından kurtuldum.
Bir yaramazlık olmazsa, bu dinlence süresi epey uzayacak.
Dingin bir Akdeniz coğrafyasında kendimi ve cennet ülkemi düşünmeye başladım.
Kendimi es geçtim ancak bu cennet ülkemin durumunu değerlendirirken, bir karamsarlığa kapıldım ki sormayın gitsin.
Üstelik karamsar bir kişilikte de değilim.
Tam aksine çok iyimser bir yapım var.
Bu güne dek kıytırık yasalarla, akıl almaz yöntemlerle yönetilmiş ve bu yönetim biçimine de uyum sağlayıp gitmişiz.
Bakın, neredeyse tüm yasalarımız yeniden değişiyor, yeniden yapılandırılıyor.
Sağlıkta reformlar yapıyoruz.
Sosyal güvenlikte dünyanın gelemediği noktaya gelmişiz.
Eğitimde banko dememize ramak kalmış.
Tarımda, hayvancılıkta dünyaya parmak ısırtıyoruz.
Bir de şu çözemediğimiz terör olayları olmasa, değmeyin keyfimize ama bizi halimize bırakmıyorlar ki…
Teröristle çarpışmadan, terörle nasıl mücadele edeceğimizi unutturdular bize.
Ne yapalım? Biz böyleyiz işte…
Televizyonlarda akıllı bildiğimiz adamların tartışmalarını izliyoruz, adam bir konuşmaya başlıyor, tutabilene aşk olsun.
Başbakanın aksırığından keramet çıkarıyor, öksürüğünde hikmetler arıyor.
Kısa kısa örneklerle anlatmaya çalışalım;
“Öncelikle şunu söylemek istiyorum” diyor.
“Allah aşkına ne söyleyeceksen söyle” diyen yok.
“Demek istiyorum ki” diye başlıyor, “e ne diyeceksen de kardeşim” diyen yok.
“Hoş geldiniz diyorum” diyor, “yahu kardeşim dedin zaten, bir de diyorum demene ne gerek var” diyen yok.
“Ben diyorum ki” diye söze başlıyor, “söz zaten sende, diyorum ki demeyi bırak da ne demek istiyorsan de” diyen yok.
Adam aslında konuşma özürlü değil, konuşurken böyle yalpalaması, dersine iyi çalışmadan konuşmaya çıkmasından kaynaklanıyor.
Durumu o da iyi biliyor ama ne yapsın?
Hazırlıksız yakalandı desek değil.
Konuşacağı gün belli, saat belli, süre belli.
Garibim dersine çalışamamış.
Belki de elektrikler kesilmiştir.
Bir de şöylesi var;
“Ha bakın ben öyle demek istemiyorum, aslında diyorum ki…”
“Ne dedin ya da ne demek istedin de başka bir şey dedin” diye sorup sual eden kimse yok karşısında.
Almış başını gidiyor.
“Demek istiyorum ki” diyor, bir şey demiyor.
“Ben diyorum ki” diyor, bir şeyler demeye çalışıyor.
Ben de şimdi “hadi hoşça kalın” demek istiyorum ve diyorum.
Oh, dedim işte…
|