Son günlerde sık sık söylenen bir laf;
“sabrımızın sınırına geldik.”
“İpler kopmak üzere.”
“İpler koptu.”
Sonuç;
Ülkede yaşanan aykırılıkları, iplerin kopmak üzere olduğunu göz ardı ettik,
Güney komşumuz Suriye ile ipleri kopardık.
İpler bağlı kalsaydı ne olurdu?
Sınırda barış olurdu, sınır ticareti olurdu, akrabalar birbirlerine serbestçe gidip gelirlerdi.
Zaten gidip geliyorlardı.
Hele vize de kalktıktan sonra, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, Antakya hatta Ankara Suriyelilerin neredeyse istilasına uğramıştı.
Üst düzey yöneticilerimiz birlikte tatile bile çıktılar.
Devletin tahsis ettiği özel uçakla gidip, düğün davetiyesi bile verdik.
Ne olduysa binlerce kilometre uzaktan gelen, haddi olmadığı halde çirkin bir uyarıyla komşuyla düşman oluverdiiik.
Bugün yarın savaş açacağız neredeyse.
Bizi içine sindiremeyen Avrupa Birliği üyesi ülkeler, Suriye’den elçilerini çekince ve Suriye’nin elçilerine de güle güle deyince, onlardan geride kalmamak için biz de çektik ve Suriyeli diplomatlara sınırı gösterdik.
Oysa birkaç ay içinde bize sığınan Suriye yurttaşlarını da bağrımıza basıyorduk.
Onlara yerleşim birimleri hazırlıyorduk, hastanelerde ayrıcalıklar tanıyorduk, kullanmaları için kredi kartları veriyorduk.
Bu arada memurla da 4 + 4 ile dalga geçiyorduk.
İpler kopuyor…
“Zulme sessiz kalmak zülümdür” diyor başbakan.
Bunu Suriye’de yaşananlar için söylüyor ama kendi ülkesinde, kavgayı aralamak isteyen bir astım hastası gence biber gazı sıkılmasını ve gencin ölmesini unutuyor.
İşçiler kaçırılıyor, mühendis kaçırılıyor, aylardır haber alınamayan kaymakam adayı, başçavuş, uzman çavuş, polis kaçırılıyor, ipler kopmuyor.
THY da direnişe gidenlerin bir kısmına telefonla, iş akitlerinin tek taraflı fesh edildiği mesajı geliyor.
Kıyametler kopmuyor.
Kürtajla, sezaryenle ilgilendiğimizden olsa gerek, bu konulara pek eğilemiyoruz.
Nelerle uğraşıyoruz?
Çamlıca’ya devasa bir cami yapma projesiyle meşgulüz.
Ve bu arada sezaryenle doğuma karşı olan, kürtajı yasaklamaya çalışan başbakanımız, karayolları güvenliği toplantısına, karayolundan değil, havadan, helikopterle gidiyor.
Yine başbakanın dayatmasıyla kurulan Anayasa Komisyonu, hiçbir konuda anlaşamıyor ve konuyu bugüne bırakıyorlar.
Allah’ın günü mü bitmiş.
Toplum, “kalsın benim davam, divana kalsın” havasında olduktan sonra, ipler kopmuş, kopmamış, birileri bağlamaya çalışıyormuş, kiymeti harbiyesi var mı?
İpler kopar mı kopmaz mı, nerde, ne zaman kopar, onu da siz düşünün…
|