Yakın bir zamanda bir televizyon dizisi vardı;
“Yaprak Dökümü…”
Reşat Nuri Güntekin’in bir yapıtından uyarlanan bir televizyon dizisi.
İlk gençlik yıllarımda bu yapıtı okumuştum.
80 – 10 sayfalık duygusal bir romandı.
Epey de keyfini almıştım.
70 li yıllarıma doğru televizyon dizisi olarak izlemeye başladığımda, birkaç bölüm izledim ve izlemeyi bıraktım.
Çünkü sıkıldım.
Reşat Nuri Güntekin’in, o dönem beni duygulandıran romanının, diziyle ırzına geçilmişti.
Yani bir yapıtın televizyon dizisi yapılarak bize yutturulmaya çalışılmasını içime sindiremedim.
Ancak sindirenlerin pek de az olmadığını görüyordum.
Çünkü dizinin yayınlandığı akşamın ertesi günü, konuşulanlardan bunu anlıyordum.
Günümüzde yine televizyon dizileriyle oyalanıyoruz.
Osmanlı sarayını anlatan Muhteşem Yüzyıl, vurdulu kırdılı Kurtlar Vadisi, arada bir keyifle izlediğim Arka Sokaklar, amacından sapan Öyle bir Geçer Zaman ki, Fatmagülün Suçu Ne, Kuzey Güney, Uçurum, Firar, Lale Devri, Umutsuz Ev Kadınları, Beni Affet…
Daha sayayım mı?
Yok, saymayayım…
Çöpçatan programlarını hiç saymıyorum.
Ancak o tür programların da izleyicileri, katılımcıları kıyamet gibi.
Bize böyle kıytırık diziler yutturulurken, birileri ihale peşinde koşuyor.
Birileri, iktidara ne satarım, ne kadar kazanırım diye düşünüyor.
Çocuklarına eğitim yardımı, süt yardımı, eşine çocuklarına bakım yardımı, evine kömür, patates, pirinç, şeker, yağ, ev eşyası yardımı yapılan babalar, kahvehanede pişpirik oynuyor, göremiyoruz
İktidar partisi ile ana muhalefet partisi genel başkanlarının (akil adamlar) kapalı kapılar arasında neler görüştüğünü bile bilemiyoruz.
Neden?
Dizi izliyoruz da ondan.
Eyyi izlemeleeeer.
Sonuç; uyu yavrum uyu, uyutayım seni.
Uyanık mıyız yoksa?
Hadi canım siz de…
|