Atama bekleyen öğretmen sayısı 238 bin – miş.
Öğretmen ihtiyacı ise 116 bin.
Molla atamasından öğretmen atamasına fırsat bulamıyoruz.
Şehitsiz geçen günümüz yok.
Hemen hemen her gün birkaç eve evlatların, eşlerin, babaların bayrağa sarılı cenazeleri geliyor.
Sınır komşularımızla neredeyse top tüfek girişme konumuna geldik.
Hele de Suriye ile.
Suriyeli sığınmacılar, barındırdıkları bölgeye girerken, kendilerine kimlik soran polisimizi dövüyorlar, beylik tabancasını alarak polisimize sıkıyorlar.
Aylar önce kaçırılan kaymakam adayından, polisten, askerden hala haber alamıyoruz.
Suriyeli sığınmacılara VIP muamelesi, Suriye’nin kuzeyine, Şemdinli’ye gitmek isteyen benim yurttaşıma, gazetecime bit muamelesi yapıyoruz.
Ülkede ağlanacak bunca durum varken biz Myanmar’a gidip onların durumuna ağlıyoruz.
Mahallede şenlik var diye ramazan programları düzenleyerek, ilahilerle cuş oluyoruz.
10 bin, 20 bin, 30 bin, 50 bin kişilik iftar sofraları kuruyor ve orucumuzu açıyoruz.
Hurmalı dondurma ile, hurma suyundan baklava ile oruç açmanın daha sevap olacağına inandırılmaya çalışılıyoruz.
Yani mübarek Ramazan ayında hacıcavcav ilişkilerinden bir türlü vaz geçemiyoruz.
Bir ana olduğuna inanamadığım ABD Dış İşleri Bakanı Bayan Hilary, cennet ülkeme gelip Suriye’ye karşı bir “ortak operasyon” dan rahatlıkla söz edebiliyor.
Neden izin veriyoruz?
Ağamız olduklarından olsa gerek.
Çünkü onlardan icazet almadan neredeyse tuvalete bile gidecek halimiz kalmamış.
Ne demişti Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal; “Bağımsızlık benim karakterimdir” dememiş miydi?
Şimdi başını kaldırıp halimizi görse hepimizin yüzüne tükürmez mi?
Bu hayhuy içinde hafta sonu bayram kutlayacağız.
Oysa bayram bizim nemize?
Tam bağımsız biçimde oturup ağlamak varken, bayram bizim nemize?
Hadi yine de şimdiden kutlu olsun.
Yarın belki savaşa mavaşa gireriz de…
|