Beni sevdiklerine inandığım bazı dostlarım, bazen telefonla arayarak, bazen birlikte olduğumuzda beni uyarıyorlar; “dünyanın doğrusu sen mi kaldın? Bazı yazıların çok sivri. Doğruları yazıyorsun ama doğrular insanlara batıyor. Biraz esnek yaz, biraz yumuşak yaz…”
İyi niyetlerinden kuşkum olmadığı için, “tamam” diyerek geçiştiriyorum.
Doğruyu – yanlışı, gerçekleri herkes görüyor ama yazınca, insanlara acı geliyor.
Oysa haftanın her günü yazdığım yazılarımın dedikleri kadar da sert olduğunu düşünmüyorum.
Bakıyorum, görüyorum, gördüklerime düşüncelerimi de ekleyerek yazıyorum.
Suya sabuna dokunmamanın en büyük kirlilik olduğuna inananlardanım.
Zülf – ü yare dokunuyorsak, fincancı katırlarını ürkütüyorsak kimseyi üzmek için yapmıyoruz.
Bir konuya, bir olaya dikkat çekmek için yapıyoruz.
Bizim gördüklerimizi, görmeyenlerin de görmesini sağlamaya çalışıyoruz.
Sözün özü; tarihe tanıklık ederken yanlış yapmamaya, doğrulardan sapmamaya özen gösteriyoruz.
Dünkü yazımda söylemeye çalıştığım gibi, toplumdaki ahlak aşınmasına ayna tutarak, bu aşınmanın önünü kesmeye çaba gösteriyoruz.
Beni uyarmaya çalışan dostlarımın önerilerini dikkate alırsam, krizden, yoksulluktan, yolsuzluktan, rüşvetten, tehditten, şantajdan, gözdağından, mafyalşmadan, dini siyasete elet etmeden, laiklikten, Atatürkçülükten, kötü gidişattan söz etmemeliyim.
Ya neleri yazmalıyım?
Yeni açılan et lokantasının açılışını kimlerin yaptığını, Tarkan’ın yeni aşkını, Pınar Altuğ’un 3.5 kilo ağırlığında doğurduğu bebeği, Cumhurbaşkanı’nın Afrika’da safariye çıktığını, bu safaride çektiği fotoğrafları, süper lotoda 11 haftalık devirle biriken süper ikramiyeyi, deli kız Yıldız Tilbe’nin imparator İbo’yu salladığını, vesaire, vesaire, vesaire…
Bunları yazarken bile dikkatli olmak, kimseyi incitmemek, küstürmemek gerek değil mi?
İşte bu tür konuların da bende ahlak aşınmasına neden olacağına inanıyorum.
Yani şimdi biz, Başbakan’ın Gaziantep mitinginden, mitingdeki kalabalığa, “adam adama markaj” önerisinden, 29 martta seçim sandıklarını patlatma teorisinden, Gaziantep için hiçbir vaatte bulunmayışından, Baykal’a, Bahçeli’ye, basına çatmasından ve “ben olmazsam her şey kötüye gider ha” anlayışından söz etmeyelim mi?
Peki, dostlarımın hatırı kalmasın…
Böylelikle, bu günkü yazımda hiçbir şeyden söz etmemiş oldum.
Buyurun size sivri olmayan, harcıalem bir yazı.
Bilmem memnun edebildim mi?
|