Geçmişte Süleyman Demirel’e haksızlık ettiğimizi düşünüyorum.
Gerçi o da işin bu boyuta geleceğini göremedi ve muhalif bir tavır sergiliyor ama iş işte geçti.
Süleyman Demirel’in iktidarı döneminde sık sık kullandığı bir söylem vardı; “benim memurum, benim işçim, benim emeklim, benim köylüm…”
Herkes anımsar, çünkü bu sözler dillere pelesenk olmuştu.
Demirel’e neden haksızlık ettik konusuna gelince;
Bugün “benim memurum, benim işçim, benim köylüm, benim emeklim” in yerini “benim hukukum, banim savcım, benim yargıcım, benim bakanım, benim askerim, benim okulum ve benim, benim, benim” söylemi aldı.
Bir bakıyorum da biz şimdiye dek hep vesayet altındaymışız.
Askeri vesayet, varsıl vesayeti, dış vesayet derken şimdi de sivil vesayet dönemi yaşıyoruz.
Hani vesayet altında yaşamaya alıştık ya!
Vesayetsiz yaşayamıyoruz.
Bu gidişle bizim her tür vesayetten kurtulacağımız da yok gibi.
Çünkü benim necip halkım, yakacakla, yiyecekle, tam bir vesayet altında.
Buna sosyal devletin görevi olarak bakanlar, yanıldıklarını ne zaman anlayacaklar merak ediyorum.
“Garip gureba” takımı öyle bir bedavaya alıştırıldı ki kurtuluş kalmadı.
xxx
Savunmanın kıymet –i harbiyesinin olmadığı Balyoz Davası sonuçlandı.
İlginç kararlar çıktı.
Örneğin; “darbeye eksik teşebbüs” ten hüküm giyenler oldu.
Peki, bu darbeye eksik teşebbüs edenler, tam teşebbüs etseler ve amaçlarına da ulaşsalardı halimiz nice olurdu?
Bu davayla “Matluba muvafık” görülmeyen askerler tasfiye edildi ve bir yerlerden aferin alındı.
Şu halimize bakın; teröre kurban verdiğimiz bir şehidimizin cansız bedenini 5 gün sonra bulabiliyoruz.
Kendi teröristimizle baş edemezken, komşu ülkenin teröristini “özgür Suriye ordusu” diye adlandırıyoruz.
Avrupa’yla, Amerika’yla uğraşmaya gücümüz olup olmadığını düşünmeye bile gerek duymadan hamaset nutukları atıyoruz.
Bir gazete, “Devlet Biliyor Ama Biz Açıklıyoruz” diye manşet atıyor.
Yeni mi öğrendiniz diye soran yok.
Bunu bütün dünya biliyor ve bir gazetenin “biz açıklıyoruz” manşetine de gülüyor.
Geçiniz efendim, biz şimdi 1993 yılında rahmeti rahmana kavuşan Cumhurbaşkanı Özal’ın, “eceliyle mi öldü, zehirlenerek mi” konusuna açıklık getirmek için mezarını açmakla meşgulüz.
Hemen hemen her gün verdiğimiz şehit analarının, babalarının yürekleri yanarken “vatan sağ olsun” sözleriyle teselli oluyoruz.
Biz, yıllardır “şehitler ölmez vatan bölünmez” “kahrolsun PKK” “kanı yerde kalmayacaktır” “ya Allah bismillah Allahü ekber” çığlıklarıyla yüreğimizi yumuşatmaya çalışıyoruz.
Savaş, güney sınırımızdan kapımıza dayanmış, benim yaygın ve saygın basınım da konuyu kaşıyıp dururken, ister sivil vesayet ister askeri vesayet sınıfta kalmamış mıdır?
Hem de benim necip halkım bu kadar duyarsızken.
Of of…
|