Çocukluğumuzda her şey kuruş ile ölçülürdü.
Lirayı bilmezdik.
Milyon daha icat edilmemişi.
En büyük banknot “mor binlik” idi, o da kimsede yoktu.
Kuruşun bile satın alma gücü vardı.
Enflasyon nedir, ne anlama gelir, kimse bilmezdi
Çünkü enflasyon diye bir şey de yoktu.
Herkes kardeş kardeş geçinip giderdi.
1950 lerden sonra toplumda bozulmalar başladı.
Her mahallede bir milyoner yaratma politikası, bazı uyanıkların gözlerini açmalarına neden oldu.
Bazı yoksul uyanıklar varsıllaşmaya başladılar.
1960 ların sonuna doğru gençlikte ayrışmalar görüldü.
Devrimci gençlik – ülkücü gençlik…
Bu iki kesim de yurtseverdi.
Egemen güçler, Türkiye’nin karışması için bekledikleri fırsatı buldular ve hemen uygulamaya geçtiler.
Devrimci gençlik ülkücü gençliğe, ülkücü gençlik devrimci gençliğe düşman gösterildi.
İkisinin de öznesi yurtseverlik olan bu kesimler birbirlerini kırmaya başladılar.
Çok kan aktı, çok can gitti.
Bu arada paramız da yavaş yavaş değer yitirmeye başlamıştı.
1980 nin 12 eylülünden sonra Türkiye pek düzen tutmadı.
Politikacı iyi yolda olduğunu söylese de işler pek iyi gitmiyordu.
Enflasyonun, konvertıbilitenin, markın, doların ne demek olduğunu öğrenmeye başladık.
Ve gide gide bizim Türk Liramız dolara, marka yenilmeye başladı.
2000 li yıllara gediğimizde durum daha da değişti.
Paramızdan 6 sıfır atıldı, eski parayla 200 milyonluk, yeni parayla 200 liralık nurtopu gibi banknotlarımız doğdu.
Bunlar oldu da yurttaşın durumları düzeldi mi?
Neredeeee?...
Egemen güçler, cennet ülkemde yaşayan yurttaşların bellerini doğrultamaması içine ellerinden geleni arkalarına koymadılar.
Hem de dost görünerek.
Bu konuya neden girdim?
1940 lı yılların sonundan başlayarak 1960 lı yılların başına kadar geçerli olan kuruşlarımıza yeniden kavuşsak diyorum.
Ya o kuruşlarımız bereketliydi ya da kuruşumuz bile değerliydi ve satın alma gücü yüksekti.
Bana gelince, ya çocukluğumu özlüyorum ya da kuruşumuzun ve insanımızın yozlaşmasını içime sindiremiyorum.
Benimki de bir kuruşluk hayal işte…
|