Kısa bir aradan sonra, yazılarımızı kaldığımız yerden sürdürmeye çalışacağız.
Yazamadığımız bu kısa süre içerisinde neler olmuş? Bir bakalım;
Sağımız solumuz ateş çemberiyken biz bayram kutladık.
Kurban Bayramımızı acemi kasap kazalarının, daha öncesi her yıl ekranlardan aşına olduğumuz kaçkın boğa görüntülerinin ve yurdun çeşitli yörelerinde yaşanan yoğun yağışlar nedeniyle sellemelerdeki can kayıplarının dışında pek sakin geçirdik.
Bayramın ikinci günü Kilis’e gittik.
Mezar ziyaretleri ve yakınlarımızla bayramlaşmanın ardından caddeye çıktığımızda gördük ki; Kilis’te 3 kişiden biri Suriyeli.
10 Araçtan biri Suriye plakalı.
Suriye’de yaşanan kargaşa nedeniyle gelip Kilis’e Gaziantep’e yerleşen akrabalarımız da vardı.
Bu akrabalar malı mülkü olan varsıl insanlardı.
Kira ile evler bulmuşlar, bazı akrabalarımız da boş olan evlerini hiçbir ücret almadan birkaç aileye tahsis etmişlerdi.
Bu arada fırsatı ganimet bilen ve gözü açık geçinen bazıları, kiraları yüksek tutarak zorda kalmış insanlardan paralar kazanma amacındaydılar.
Amaçlarına ulaşıyorlar da…
Döndüğümüzde Gaziantep’te de durumun farklı olmadığını gördük.
Suriye’den gelen akrabalarımdan biri, Suriye’deki kargaşanın fotoğrafını şu sözlerle çizdi; “Halep’te, Azez’de ve diğer kentlerde, iş yapmayan, boşboğaz, çapulcu kim varsa, şimdi ellerinde silahla dolaşıp eşkıyalık yapıyorlar. Bunlara da muhalifler deniyor. Muhalif olmak halka eziyet etmek midir? Bunlar, varlıklı bildikleri aileleri haraca bağlıyorlar, vermeyenlerin çocuğunu, yakınını kaçırıp fidye istiyorlar.”
Fotoğraf bu.
Nasıl okursanız okuyun artık…
xxx
.
Bizim çok kaşıntılı bir dış politikamız var.
Dost ve müttefik bildiğimiz bazı ülkeler, bu kaşıntı illetine yakalandığımızı bildiklerinden, bizi tatlı tatlı kaşıyıp duruyorlar.
Bu kaşımalar da bizim hoşumuza gidiyor, bazen mayışıyoruz bazen dayılanıyoruz.
Bu dost ve müttefik ülkelerin dışında bir de iç kaşıyıcılarımız var ki tam ölü evine gidip ağlayan, düğün evine gidip oynayan cinsten.
Dikkat ediyorsanız bu yerli kaşıyıcılar her akşam çeşitli televizyon ekranlarına çıkıp yağlama ve kaşıma faaliyetlerini sürdürüyorlar.
Önceki yazılarımda bunlar için “televizyon bülbülleri” yakıştırmasını kullanmıştım.
Şimdi o “bülbül” sözcüğünü çıkarıyor ve “televizyon kargaları” yakıştırmasını yapıyorum.
Çünkü “bülbül” sözcüğünün bunlara pek oturmadığını geç de olsa anladım ve bülbüle haksızlık ettiğim kanısına vardım.
“Televizyon kargaları” yakıştırması, bunlara çuk oturuyor galiba.
Yarınki yazımın konusu 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ve kutlamak isteyen cumhurun biber gazıyla, basınçlı suyla, polis barikatıyla engellenmeye çalışılması ama engellenememesi.
.
(H.T)
|