Günlük güneşlik gösterilmeye çalışılsa da cennet ülkemde bir sıkıntı var.
Bizim kuşağın çocukluk ve gençlik yıllarında, mahalle bekçiliği vardı.
Mahalle bekçileri emniyete bağlı çalışırlar, gündüz izinli olurlar, gece sabaha kadar görev alanlarında düdük çalarak dolaşırlardı.
Mahalle bekçileri düdük çaldığında devletin uyanık olduğunu anlardık.
O yaşta bize göre mahalle bekçisi, devleti temsil eden güvenlik görevlisiydi.
Severdik, sayardık, saygı duyardık.
Rahmetli babam, mahallemizin bekçisini yemeğe davet ettiğinde, “sağol hocam, görevdeyim” der kabul etmezdi.
Şimdilerde mahalle bekçisi diye gece görev yapan bir güvenlikçi yok.
O zaman biz mahalle bekçisini devlet olarak görürken, günümüzde devletin polisinin gözleri önünde hem de adliye koridorlarında birbirini tekme tokat dövenlere tanık oluyoruz.
.
XXX
.
Özellikle 1993 yılından sonra ülke genelinde yereliyle, yaygınıyla televizyonlar çoğaldı.
Aradan çok geçmeden bir de uydudan yayın yapan televizyonlar girdi yaşantımıza.
Televizyonların çoğalmasıyla, sanatçı geçinenler de çoğaldı.
Parayı bastıranların televizyonlarda arz –ı endam etmeleri moda oldu.
Yaşamasını, bu tür gelirlerle sürdüren televizyonlar türedi.
Uydudan olsun, karasal yayın yapsın neredeyse televizyonların birbirlerinden farkı kalmadı.
Ve neredeyse televizyon ekranında, şu veya bu biçimde görünmeyen yurttaş kalmadı.
Her gün her gece, ekranlarda sanatçı geçinen sesleri, alternatif bitkisel ilaçlarla erkeklik gücünü arttırdığını söyleyen tıp mensuplarını ve ülkeyi yönetenlerden daha iyi yöneteceğine inanan televizyon kargalarını izliyoruz.
Sözün özü, ortada bir karmaşa var.
Hem de ne biçim bir karmaşa.
Komşu ülkelerle dostluğumuz kalmamış, Suriyeli sığınmacıların durumu vehamet kesbediyormuş, sığınmacı her geçen gün artıyormuş, üstelik güney sınırımızda kontrol Allah’a emanetmiş, kimsenin, kimselerin umurunda değil.
Lafa gelince Ortadoğu’nun liderliğine oynuyoruz.
Geçtiğimiz gün yazdığım yazımda bir kaşıntı illetine yakalandığımızı anlatmaya çalışmıştım.
İşte şimdi tam o noktadayız.
Bazı ülkeler, bu Ortadoğu liderliği konusunda bize gaz verirken, gaz bizde kaşıntı yapıyor kaşınıyoruz, onlar da tatlı tatlı kaşıyıp bize “aslansın, kaplansın, büyüksün” muamelesi çekiyorlar.
Gazı yiyen bazı büyüklerimiz, 3 saatte Şam’a girip, Cuma namazını orada kılmaya yeltendiler, bu konuda demeçler patlattılar ama aradan aylar geçti tık yok.
Hani ben Şam’a girelim demiyorum ama Şam’a ağabeylik yapabilirdik diye düşünüyordum, onu da beceremedik.
Sizi bilmem ama mahalle bekçilerinin düdük sesini özledim desem, bilmem
|