Saldırganlık ve çatışma, İktidar partisindeki politikacılara da muhalefet partilerindeki politikacılara da yakışmıyor.
Politikacıların saldırgan tavırları ve hep çatışma halinde olmaları, halkı geriyor ve politikadan, politikacıdan uzaklaştırıyor.
“İnsanların dini duyguları istismar ediliyor. Deniz Feneri olayının üstüne gidilmiyor” diyenlere, “Ergenekoncu” etiketi yapıştırılıp gözaltına alınıyor.
İktidarın yanlışlarını söyleyerek eleştirenlere bir kulp takılarak enterne edilmeye çalışılıyor.
Başbakan çıkıp, “gazete okumayın, evinize sokmayın” diyebiliyor.
CHP’nin “çarşaf açılımı” nı protesto etmeye çalışan bir kadın, çarşaflı olduğu için “provokatör” diye suçlanıp dışlanıyor.
Halkı yönetmeye soyunanlar, halkı aptal sanıyor.
R.T.Erdoğan birçok konuşmasında “ben başbakanım” “ben Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanıyım” deme gereği duyuyor nedense.
Oysa onun başbakan olduğunu bilmeyen yok.
Kimse de çıkıp “sen başbakan değilsin” demiyor ama o, -bana göre karmaşık bir ruh haliyle- başbakan olduğunu sık sık yineliyor.
Bugün 10 mart.
Seçimlere 18 gün kaldı.
29 mart pazar günü herkes sandık başına gidip yerel yöneticilerini seçecek.
Yapılan kamuoyu yoklamalarında kararsızların oranı hala yüksek.
İşte bu yüksek oranlı kararsızların en belirgin özelliği, güvenebileceği politikacıları bulamamış olmaları değil midir?
Hep ekonomik krizden söz ediyoruz ama böyle bir dönemde, partilerin savurganca harcamalarını kimlerin karşıladığını, böyle bir kriz ortamında bu harcamalara gerek olup olmadığını tartışan kimse yok.
Bir tarafta fabrikalar kapanıyor, çalışanlar işsiz kalıyor, küçük esnaf kepenk kapatıyor, memur, işçi, emekli aldığı maaşla geçinebilme savaşı veriyor, diğer tarafta partiler, yerel seçimler için korkunç harcamalar yapıyor…
Kimin cebinden?
Şu ilginç çelişkiye bakın.
Üretim yok, laf çok…
Çözüm 29 mart yerel seçimlerinde ise, tamam, az bir zaman kaldı seçimlere.
Ya seçimlerden sonra !...
Bana kalırsa, seçimlerden sonra da ülkeyi zor günler bekliyor.
Karamsar yazı yazmayayım, kimsenin içini karartmayayım diye kendimi zorluyorum, olmuyor.
Ülkeyi günlük güneşlik gösterip iyimser yazılar yazmayı, aldatıcı bulduğum için, gözlemlerim böyle karamsar yazılar yazmamı gerektiriyor.
Böyle giderse, Türkiye’nin 5 ya da 10 yıl sonra nasıl bir Türkiye olacağını, herkes gibi ben de merak etmekten kendimi alamıyorum.
|