Son 10 yıl içerisinde aklımızdan geçmeyen birçok şeye alıştırıldık.
Alışkanlıklarımızı bir hastalık gibi birbirimize bulaştırdık.
Nelere alıştırılmadık ki?
En başta beleşe alıştırıldık.
Şimdilerde biri çıkıp “beleş günah dağıtılıyor” dese, “nerede?” diye adres soranımız çoğaldı.
Koşa koşa gidip beleş günahın ne olduğunu öğrenmeye çalışır olduk.
Meraktan değil, beleşe alıştırıldığımızdan…
Kayıkçı kavgalarına alıştık.
Bir konu üzerinde konuşurken, damardan girip hamaset yapmalara ve sesi titreterek ağlamalara alıştık.
Açlık grevleri için yüreğimiz pırpır ederken, devlet büyüklerinin “yeter, anladık, isteklerinizi yerine getiriyoruz” laf – ı güzaflarına karşın grevin sürmesine, ömür boyu hapse mahkum birinin “yeter, bırakın” demesinden sonra açlık grevlerinin bitmesine alıştık.
Ve ardından aynı adresten “silahları bırakın” komutu bekleyen, “diyalog sürecek mi?” diye soran gazete manşetlerine alıştık.
Sayıları 100 bini çoktan aşan Suriyeli sığınmacılara alıştık.
Bunların kendi aralarındaki kavgalarına, bu kavgalara müdahale eden güvenlik görevlilerimize kafa tutmalarına alıştık.
Kış gelmeden beleş kömüre, beleş gıda maddelerine, beleş elektrikli ev araçlarına alıştık.
Bir Kıbrıs eşeği alacak parası yokken, birden bire son model lüks arabaların direksiyonlarına kurulan tanıdıklara alıştık.
Dün ak dediğimize bugün kara demeye alıştık.
Büyük devlet adamlarımızın bazı ülkelerin devlet adamlarına gözdağı niteliğindeki söylemlerine karşın, bu ülkelerle ticari ilişkilerimizin bal – börek işlemesine alıştık.
Vergilere, harçlara, petrol ürünlerine, gıda maddelerine, elektriğe, dogalgaza, velhasıl davul tozuna, minare gölgesine yapılan zamlara alıştık.
İktidar lehine çarpıtılan haber başlıklarına, dolayısıyla bu tür haberleri yapanlara alıştık.
Osuruktan tayyare kanıtlarla uzun tutukluluklara alıştık.
Her türlü olumsuzluğu muhalefete yıkılmasına alıştık.
Açılımlara, kentsel dönüşümlere, kapalı kapılar ardında görüşmelere, teröre kurban verdiklerimize, şehitlere hakkımızı helal etmelere alıştık.
“Cambaza bak” lara alıştık, alıştık, alıştık…
Bunlara alıştırıla alıştırıla alıştık.
Nelere alışmadığımıza gelince;
Kendi adıma söyleyeyim, sizi bilmem ama ben toplumun alıştırılarak alıştığı bu alışkanlıklara bir türlü alışamadım.
Belki de terslik, aykırılık bendedir.
|