Bugün biraz kendimden söz edeyim;
Ben doğruyum.
Benim doğrularımın dışındaki her şey yanlış.
Benim doğrularıma dokunanı, yanlış diyeni linç ederim.
Benim doğrularımın tersini söyleyenin yüzüne bile bakmam.
Şimdi biz, “dün Suriye ile beştaş oynuyordunuz, vizeleri kaldırdınız, birlikte tatil yaptınız, Halep’te maç yaptınız.
Ne oldu da aniden düşman kardeş oldunuz?
Ne oldu da 50 yaşına kadar Esat olan adamın adını Esed yaptınız?” desek, doğrulara karşı mı çıkmış oluruz?
“Avrupa’ya, Amerika’ya kafa tutuyorsunuz, Birleşmiş Milletlerin yapısını eleştiriyorsunuz ama NATO’dan medet umuyorsunuz” desek yanlış mı yapmış oluruz?
“Güney sınırımızın güvenliği Allah’a emanetken, NATO’dan petriotlar istememiz ne anlama geliyor” diye sorsak, gözünüzün üstünde kaşınız var demek gibi bir şey mi oluyor?
NATO’nun, bu isteğimizi, “gecikme olmadan değerlendireceğiz” demesini destek olarak mı karşılıyorsunuz?
İsrail’e kafa tutarken, roro gemilerinin Türkiye ile İsrail arasında gidip gelmesine ve Malatya Kürecik’te kurulan füze kalkanına nasıl bakıyorsunuz?
Amerika’nın demokrasi getirdiği Irak’ta yaşanan son gelişmeler konusunda, komşu Suriye için kullandığınız “bizim iç meselemiz” söylemini tekrarlayacak mısınız?
Gündemi değiştirmek için yeni planlarınız var mı?
Aman ha, sakın yanlış anlaşılmasın.
Ben bu soruları kendime soruyorum.
Başka birine, birilerine sormak haddimize mi düşmüş.
Çünkü ben doğruyum.
Benim doğrularımın dışında her şey yanlış.
Benim doğrularıma karşı çıkanları linç ederim.
Ben, ben, ben…
Şimdi kara kara düşünüyorum;
Bu cehennemin içinden nasıl çıkacağım?
Bu ateş çemberi içinde kendimi nasıl koruyacağım.
Birleşmiş Milletlere güvenmiyorum.
NATO beni oyalıyor.
Ne edeceğimi, ne yapacağımı şaşırmış durumdayım.
İşin içinden başka türlü çıkılamayacağını anladım.
Sonunda “öleceksem adam gibi ölmeye” karar verdim.
Cenabı Allah taksiratımı affetsin…
|