Gaziantep’te bir söylem vardır;
“Kahkenin üçü Antep’in içi” derler.
Bu söylem bir tür kent sevgisini, kent milliyetçiliğini vurgular.
Dün İstanbul’dan dönünce, ilk aklıma gelen bu söylem oldu.
Kendi kendime “kahkenin üçü Antep’in içi” deyiverdim ve güldüm.
İnsan yaşadığı kenti sevmeli diye düşünüyorum.
Ben de Gaziantep’i seviyorum ama Gazimuhtarpaşa Bulvarı ile Muammeraksoy Bulvarı’nın kesiştiği noktada bulunan ofisimde, dışardan gelen ses kirliliği rahatsız etti beni.
Her parti araçlarını süslemiş, üstüne de dev hoparlörleri yerleştirmiş bangır bangır bağırttırıyorlar.
İstanbul’da bulunduğum üç gün içinde de aynı görüntüleri, aynı ses kirliliğini yine yaşadım.
Bunca şamataya karşın insanların politika ile ilgilenmemelerini görmek de ayrı bir olay…
Halkta “gelen ağam, giden paşam” anlayışı var gibi.
Yollarda seyir halinde gördüğüm otobüslerde doluluk oranı çok zayıftı.
Yarım saatlik verilen molalarda, yolcuların lokantalara girmediğini, aldığı bir simit ya da poğaça ile yetindiğini görmek, krizin öyle teğet geçmediğinin göstergesi olamaz mı?
Yabancı paranın çıldırmasını, Merkez Bankası’nın müdahalesi bile önleyemedi.
Bu işte uluslararası bir maniplasyon mu var?
Yıllardır baskı altında olan yabancı para daha da çıldırabilir mi?
Benim cennet ülkemde para ile para kazanma diye bir sektör oluştu.
Emek harcamadan para ile para kazanan rahat bir kesim çıktı ortaya.
Yatırım yok.
Çalışan fabrikalar rölantiye alınıp işçi çıkarılıyor.
Seçimlerden sonra sıkıntı daha da artacak, daha da belirginleşecek gibi görünüyor.
Seçim ayında ABD’nin Dış İşleri Bakanı’nın Türkiye’ye gelmesi, Başkan Obama’nın da bir ay içinde Türkiye’ye geleceğini muştulaması(!) nasıl bir mesajdı?
Anlayabilen var mı? Bilemiyorum.
Sonuç olarak her ne kadar “ kahkenin üçü, Antep’in içi” de olsa 29 Mart yerel seçimlerine böyle karmaşık bir ortamda hızla yaklaşıyoruz.
Allah bizi seçim sonrası sıkıntılardan korusun…
Çünkü genel kanı, 2009 yılının çok sıkıntılı geçeceği…
|