“Bakma” ile “görme” in ayrı şeyler olduğunu herkes bilir.
Miting alanlarında konuşmacı, yalnızca bakar.
Bir o yana, bir bu yana yürüyerek kalabalığa doğru bakar bakar konuşur.
Dinleyenlerden biri ile göz göze geldiğinde, o dinleyici mutlu olur.
Çünkü konuşan kendisine bakmıştır.
Bakmasına bakmıştır da görmemiştir.
Konuşmacı için önemli olan kalabalıktır.
Konuşmacı kalabalığa baktıkça coşar, dinleyenler de konuşmacı ile göz göze geldiklerinde, kendilerini gördüğünü sanır ve mutlu olurlar.
Oysa konuşmacı yalnızca bakıyordur, görmek için hiçbir çabası yoktur.
Şimdi politikacıya haksızlık etmeyelim. Bu olgu salt politikacılarda var diye düşünmeyin.
Her insanda vardır.
Örneğin; baba akşam eve gelir, eşi bir şeyler anlatır, baba eşine bakarak dinler ama söylenenleri hiç anlamaz.
Çocuklar, babaya okuldaki olayları anlatır, baba çocukların gözüne bakıyordur ama salt bakıyordur, ne dinler ne görür...
Bir ara en küçük çocuk olayın farkına varır, “baba sen bizi dinlemiyor musun?” diye masum bir soru bile sorabilir.
Soru belki masumdur ama çocuk, babanın kendilerini dinlemediğini görmüştür.
Babanın kafasında belki de işi ile ilgili bir çok sorun dalgalanmaktadır.
Belki de bundan dolayıdır ki baba, bakarkör durumundadır.
Bu konuda birçok örnek verebiliriz.
Sürücülerden, öğretmenlerden, esnaftan, müşteriden, gazeteciden, tasarımcıdan ve daha bir çok meslek gurubundan örnekler vererek, savımızı süsleyip güçlendirebiliriz.
Gazeteler tipo baskı tekniği ile çıkarken, bir spor haberine “Gaziantepspor’da Asaiş Berkemal” diye bir başlık vermiştim.
Bizim dizgici, “berkemal” sözcüğünü anlamamış olacak, “Hüseyin abi yanlış yazmış, düzelteyim bari” diye düşünmüş. İkinci gün gazeteye baktım, benim başlık, “Gaziantepspor’da Asaiş ve Kemal yok” diye çıkmış...
Yıllarca köşe yazdığım başka bir gazetede, yazımın başlığını “Müsait Bir Yerde” diye vermiştim.
Hani duraklarda inme – binme alışkanlığı olmayan yolcular, belediye otobüslerinde, dolmuşlarda inecekleri yere yaklaşınca, “müsait bir yerde kaptan” der ya. Bu olayı anlatmaya çalışmıştım o yazımda.
İkinci gün gazeteye baktım, benim “Müsait Bir Yerde” diye verdiğim başlık, “MÜSİAD’DA” olarak çıkmış...
Bunlara benzer bir durumu da dün bizim gazetede yaşadım.
Dünkü yazımın başlığını, “Kahkenin Üçü” olarak vermiştim.
Birinci sayfadan verilen ve yazının 2. Sayfada olduğunu vurgulayan spotta, “Kadehin Üçü” diye anons edilmiş.
Hafta sonu İstanbul’da olduğumu bilen gazeteci bir dostum aradı, “abi maşallah, İstanbul’da üç kadeh üç kadeh götürmüşsün” dedi. Gülüştük...
İşte bakmak ve görmek konusundaki bu yazıma esin kaynağı olan birkaç örneği paylaşma gereği duymam bundandır.
Bu tür küçük yanlışlıklar her zaman yapılabilir.
Allah bizi daha büyük yanlışlar yapmaktan korusun...
|