Birinin adını Recep, ötekinin adını Tayyip koydular.
Aaa bir bebek daha geliyordu.
Hoş geldi safalar getirdi.
Ona da “Emine” dediler.
Dışarda bas bas bağıran bir konuşmacı vardı.
O da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dı.
Kimdi bunlar?
Suriyeli sığınmacılar.
Ülkelerini koruyamadılar, korunacak duruma geldiler.
Korumaya kalkışsalardı, mutlaka başarılı olabilirlerdi.
Ne çare, oralardan kaçıp benim cennet ülkeme sığınıvermişler.
Biz de onları her türlü destekle korumamız altına aldık.
Ne yaptık?
Çadır verdik, battaniye verdik, çeşitli gıdalar verdik
Üstelik söz verdik söz…
“Gelin” dedik, “gelebildiğiniz kadar gelin” dedik.
Geç mi kaldık yoksa yanlış üstüne yanlışlar mı yaptık?
Kimse oturup bu konuyu tartışmıyor.
Biz çok şükür ki AB’ye kendi raporumuzu sunmakla meşgulüz.
xxx
Cocacola reklamlarında öyle damardan giriyorlar ki neredeyse cola girmeyen ev, içmeyen kimse kalmayacak.
Konuyu duygusallığın bile ötesine taşıyorlar.
Hani damardan giriyorlar dedik ya!
De gel içme…
xxx
Van’da buz tutan gölete düşen çocuğu hala bulamadık ama hala “Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin eşbaşkanıyız” diye kasım kasım kasılıyoruz.
Xxx
Çok manidar(!) ve çok anlamlı(!) biçimde(!) ve şekilde, aşure dağıtıyoruz, çam fidanı dağıtıyoruz, yeni yıl için mutluluklar diliyoruz.
Yılbaşı gecesi televizyonlara konuk edilen diyet uzmanları, halkın neler yemesi gerektiğini, neler yememesini anlatıyor.
Herkes ağzı bir karış açık dinliyor.
Üstelik o herkesin ağzı dolu.
Ne diyelim?
Bakın Suriyeli sığınmacı, tüm olumsuzluklara karşın yaşantısından memnun görünüyor.
İki yıl önce Esat’ın dostu olan Erdoğan’a her gün dua ediyorlar.
“Allah razı olsun Tayyip’ten” diyorlar.
“O olmasa nederdik” diye soruyorlar, sorguluyorlar.
Etrafınıza bir bakıverin, bana hak vereceksiniz.
Göremiyorsanız ben ne yapayım kardeşim?...
Tayyip başka.
Millete “Allah razı olsun Tayyip’ten” dedirtiliyor.