İş – ücret dengesi,
Gelir – gider dengesi,
Çalışan – çalışmayan dengesi,
İşçi – memur – sözleşmeli – anlaşmalı – taşeron dengesi,
Milletvekili maaşı – asgari ücret dengesi,
Varsıl – yoksul dengesi,
Özel okul – devlet okulu dengesi,
İşçi – işveren dengesi,
Zeki – aptal dengesi,
Akıllı – deli dengesi,
Güzel – çirkin dengesi,
İyi – kötü dengesi,
Karamsar – iyimser dengesi,
Anayasa – yasa dengesi,
İktidar – muhalefet dengesi,
Zam – indirim dengesi,
Gam – efkar dengesi,
Sevgi – saygı dengesi,
Güven – güvensizlik dengesi,
Kaşıkla verme – kepçeyle alma dengesi,
Hacı – hoca dengesi,
Devrimci – ülkücü dengesi,
Evlilik – 3 çocuk dengesi,
Akıl – fikir dengesi,
İz’an – sentez dengesi,
Savaş – barış dengesi,
Denge – dengesizlik dengesi,
Kuvvetler ayrılığı – kuvvetler birliği dengesi,
Ve karanlık – aydınlık dengesi…
Daha sayayım mı?
Yok, saymayayım.
Gerisini siz getirin.
Biz, Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri, yurttaşları olarak, yıllardır bu dengeleri kuramadığımız için bir türlü dengelenemedik.
Bu dengeleri ne zaman kuracağız?
Ne zaman kurabiliriz?
Bu kafayla, bu “Rabbena hep bana” anlayışıyla yürüdüğümüz sürece, hiçbir zaman kuramayız.
Hele hele “ben bilirim”, “ben yaparım”, “ben ne dersem, ne yaparsam doğrudur”, “ben, ben, ben” mantığıyla gittiğimiz sürece, denge bizden uzaklaşacaktır.
Aslında “denge” dediğimiz de nedir ki?
Allah bizi alıştığımız bu dengesizliğimizden ayırmasın…
|