1980 öncesi, hemen hemen her gün her kentte birileri öldürülürdü.
Dış güçlerin pek hoşlandığı ülkücü – devrimci kavgası yaratılmıştı.
Bir devrimci genç öldürüldüğü günün akşamı ya da ikinci günü bir ülkücü genç öldürülürdü.
O dönem devrimci gençlerin sloganı, “bağımsız Türkiye” , ülkücü gençlerin sloganı da “milliyetçi Türkiye” idi.
İki kesimin sloganında da özne olarak Türkiye vardı.
12 Eylül 1980 günü, tam anlamıyla faşist bir darbe yapıldı.
Ülkücü gençleri de devrimci gençleri de hapislere attılar.
Kimilerini işkencelerde öldürdüler kimilerini de “asmayalım da besleyelim mi?” mantığıyla astılar.
Her şey çözüldü mü?
Hayır…
Ülke günlük güneşlik, ortalık sütliman mı oldu?
Hayır…
80 öncesi bırakın uzlaşmayı hep didişen Demirel – Ecevit – Erbakan – Türkeş dörtlüsünün kendi parmakları kendi gözlerini kör etmişti sanki.
Askerin “sas duruş” komutuyla kendilerine geldiler ancak iş işten geçmişti.
6 sefer gidip 7 sefer geldiğini kıvançla söyleyen Demirel, kendisine darbeyi yapandan bir sonra Çankaya’ya oturdu.
Ecevit de bir koalisyon hükümetinin başbakanı oldu.
Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştığında, -birbirlerini pek sevmezlerdi ama- düşman kardeş başbakan Ecevit, düşman kardeş Demirel’e saha açmak için 5 + 5 formülünü geliştirdi.
Formül tutmadı…
Derken erken seçime gidildi.
İktidara, “bugüne kadar bizi mağdur ettiniz, bundan böyle sıra bizde” anlayışında birileri geldi.
Seçim öncesi yakalanıp bize teslim edilen terör örgütü lideri için, dış güçlerin bastırmasıyla idam cezası kaldırılmıştı.
İyi de olmuştu.
Ancak bir süre sonra, paketlenen terör örgütü liderini teslim alan komutanı, onu sorgulayan komutanı, gözlerinin üstünde kaşları olduğu bahanesiyle hapse attılar.
Hala hapisteler.
Suçlu olan kim olursa olsun cezasını çeksin de açılım konusunda terör örgütü lideri ile görüşmek için İmralı’ya gidenlerden hiç biri, terör örgütü liderini getiren ve sorgulayanlar için bir sefer Silivri’ye gitmediler.
Terör bitiyor muş?
Her şey şeffaf gelişiyormuş.
Açılım yeni bir boyut kazanmış.
CHP de iktidara yeni bir kredi açmış.
Felaha, refaha, salaha, rahata erişiyor muyuz?
Hadi canım siz de…
Yakın siyasal tarihimiz bu.
Tarihçilere duyurulur.
|