1950 lerin sonunda, o zaman adı Ortak Pazar olan, şimdiki adıyla Avrupa Birliği’ne girmek için başvuruda bulunduk.
O yıllardan günümüze onlarca hükümet geldi gitti.
Özal hükümeti sırasında Avrupa Birliği’ne girişe biraz hız verildi.
Mesut Yılmaz ile AB’ye birkaç kez girdik.
Çiller dönemi geldi.
Bu dönemde de neredeyse 6 ayda bir AB’ye girdik.
Rahmetli Erbakan, Avrupa Birliğine pek sıcak bakmazdı.
Hep “batı kulübü” derdi.
DSP – MHP – ANAP koalisyonu döneminde konu neredeyse askıya alınmıştı.
Avrupa Birliği’nde bizim durumumuz askıda bile değildi.
Derken efendim, 2002 yılına geldik.
Yeni kurulan yaklaşık bir yıllık bir parti olan AKP iktidara geldi.
2002 den bu yana da iktidarda.
Bu 11 yıllık dönemde de birkaç kez AB’ye girdik.
Hatta bir seferinde Ankara’da, günışığında havai fişekler atıldı, maytaplar patlatıldı.
Bu keyfi Ankaralılar ve havai fişek atımlarını televizyonlarda gösterilse de izleyenler pek anlayamadılar.
Çünkü havai fişek keyfi gün ışığında belli olmuyordu.
Van münit politikası bizi biraz duraklatsa da biz, AB’in eşiğinde takla atmayı sürdürdük.
Üstelik AB bakanlığı bile ihdas etmiştik.
Hepsi fos çıktı…
Bu anlayışsız, terbiyesiz Avrupalılar, kırk dereden su getirerek bizi aralarına almadılar.
Hala da almıyorlar.
Ve biz hala bin umutlar içinde kıvranıyoruz.
“Akil bir adem” çıkıp da “nedir bu şaklabanlık? Yeter, kendinize gelin” demiyor.
Demiyor değil diyemiyor.
Benim anladığım Avrupa Birliği öykümüz böyle.
Değişik öyküleri olanlara açığım.
|