Geçtiğimiz Cuma günü, hemen hemen tüm camilerde okunan Cuma hutbelerinde Çanakkale Deniz Zaferi’nden söz edildi.
Çanakkale’de ki savaşın, zor koşullar altında nasıl kazanıldığı anlatıldı.
İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale için yazdığı şiire bile yer verildi.
Bu konuda en çok adı geçmesi gereken biri vardı;
Mustafa Kemal.
Ancak bu isimden hiç söz edilmedi.
Ucundan kıyısından birazcık tarih bilgisi olanları bile inciten, yaralayan ve üzen bir yaklaşım.
Kozaklı Kaplıcalarında tedavi gören bir dostum aradı.
Cuma namazına gitmiş.
Hutbe Çanakkale Deniz Zaferi ile ilgili.
Hutbe bitmiş, Mustafa Kemal’in adı geçmemiş.
Arkadaşım, Cuma namazı bitip herkes camiden ayrıldıktan sonra imama yaklaşarak, neden Atatürk’ten söz edilmediğini sormuş.
İmam, “bu hutbe metni bize müftülükten geliyor, bizde onu okuyoruz” diye yanıtlamış.
Cumhuriyeti kurup, toplumun bu günlere gelmesini sağlayan Mustafa Kemal Atatürk’ün, günümüzde adından bile korkulur oldu.
Cumhuriyet rejimini içine sindiremeyenler olabilir.
Ancak onların, hem cumhuriyet rejiminin nimetlerinden yararlanmalarını hem de içlerine sindirememelerini anlayamıyorum.
Bırakın anlamayı, ikiyüzlülük olarak görüyorum.
Cumhuriyet rejimine karşı çıkmak, hukuku hiçe saymak, demokrasiyi anlayamamak ama bunların yanı sıra barışı, özgürlüğü dilden düşürmemek, günümüzde moda oldu.
Nasıl bir barışsa?
Nasıl bir özgürlükse?
Çanakkale Zaferi için hutbe hazırlarken, Mustafa Kemal Atatürk’ün adını anmayan anlayışı kınıyorum.
Böyle konulara ses çıkarmayanları da görmezden, duymazdan gelenleri de aynı şekilde kınıyorum.
Bir Çanakkale Deniz Zaferi Günü’nde, Deniz Kuvvetlerinin komuta kademesi hapisteyse, Cuma hutbelerinde Atatürk’ün adının anılmaması da “vak’a – i adiye” den olsa gerek.
Bir “süreç” tir tutturmuş gidiyoruz.
Ben merak ediyorum;
Nereye kadar?
Siz merak etmiyor musunuz?...
|