Geçtiğimiz günlerde iki tarihsel günü kutladık…
Bunlardan birisi İstiklal Marşı’nın kabul edilmesi ve Mehmet AKİF’in anıldığı gün olan 12 Mart, bir diğeri de Çanakkale Zaferi’nin 98. Yıldönümü olarak kutlanan 18 Mart…
Hemen her ikisinde de aynı yöntem izlendi…
Yani olayın yaşandığı koşullar ve Atatürk, hemen her ikisinde de yok sayıldı.
İstiklal Marşı konusunda olay neredeyse tamamen dergâh etrafında geçerken…
Ne Kurtuluş Savası gündeme geldi…
Ne de TBMM’nin toplumda milli bir duygu uyandırmak için böyle bir marşa duyulan gereksinimi…
Çünkü bunlar anlatıldığında konu ister istemez padişahın teslim olmasına…
Mustafa Kemal önderliğinde bir bağımsızlık savaşının başlamasına kadar gelecekti…
Ve tabi karşımızdaki emperyalistlerin kim olduğuna da…
Ama takdir edersiniz ki öyle olmadı…
Olay AKİF’in bir dergâha kapanarak şiiri yazması üzerine başladı ve bitti…
Çanakkale zaferi de tahmin edersiniz ki aynı anlayıştan nasibini aldı.
Devlet töreninde de, televizyon programlarında da ne yazık ki Çanakkale Zaferi’nin kimlere karşı kazanıldığından…
Ve zaferi kazanmamızı sağlayan Atatürk’ten hiç söz edilmedi…
Es geçildi.
Yani anlayacağınız komutansız bir savaş kazandık…
Mümkün mü diye bana sormayın…
Kim öyle anlatıyorsa doğrusu ona sorulmalı.
Peki, bu niçin böyle oluyor, biraz da onun üzerinde duralım…
Böyle deyince emperyalizmi dışarıda tutmak haliyle mümkün değil…
ABD ve AB ülkemiz için nasıl bir gelecek biçiyorlar…
Bunu öyle laf olsun diye söylemiyorum…
Tüm AB ve ABD belgelerinde, ilerleme raporlarında bu var…
Ortak kimliğin olmadığı…
Dini ve etnik kimlikler topluluğu olmuş bir ülke…
Çünkü emperyalizm ülkemizi koşulsuz pazar haline getirebilmek için ulusal ekonomiyi ve ulus kimliğini yok etmek zorundadır…
Bunu nasıl yapabilir dersiniz…
Aslına bakarsanız bunun öyle çok fazla bir yolu yok, sözde Arap baharı adı altında ortaya çıkan ABD destekli ayaklanmalarda hangi siyaset ön plana çıkıyor?
Ya da soruyu şöyle soralım, ABD ve AB sözde demokrasi adına neden bölge ülkelerinde kökten dinci akımları destekliyorlar…
Sizce de bu işte bir gariplik yok mu?
Aslına bakarsanız yok…
Çünkü adamlar ne istiyor?
Ulus kimliğin bulunmadığı…
Ulusal ekonominin olmadığı…
Vatan…
Millet…
Bağımsızlık…
Toprak gibi değerlerin ortadan kalktığı bir ülke…
Haliyle bizim gibi ülkelerde de bunu gerekleştirebilmenin bir tane yolu bulunuyor…
İslamcı örtüsü altında küresel güçlerin emrindeki bir partiyi iktidara getirmek…
Hani şimdilik Türk yerine Türkiyelilik falan gibi sadece toprak aidiyeti çağrıştıran hemşerilik benzeri bir kimliği kabul ettirmeye çalışıyorlar ya…
İnsan merak ediyor…
Türk gittikten sonra Türkçe kalır mı?
|