Hukuk devletiyiz ama Amerikan Dış İşleri Bakanı, Türkiye’ye gelip “Türkiye vatandaşlığı” diyorsa ve kimseden tepki almıyorsa biraz düşünmek gerek.
Ezeli ve ebedi dostumuz, müttefikimiz, bizim işlerimizi bizden iyi biliyor gibi görünmüyor mu sizce de?
Oysa biz, “Biz biliriz bizim işlerimizi / İşimiz kimseden sorulmamıştır / Kılıçla, mızrakla, topla, tüfekle / Başımız bir kere eğilmemiştir” gibi ve buna benzer şiirlerle büyüdük.
Kılıçla, mızrakla, topla, tüfekle eğilmeyen başımızı, dangalakça bir teslimiyet diplomasisi ile aymaz bir dış politikayla, neredeyse apış aramıza sokacak duruma gelmedik mi?
Hani biz, “10 yılda 15 milyon genç” yaratmıştık.
Nerde o gençler?
Hani Mustafa Kemal, “Ey Türk gençliği” diye başlamış ve “muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur” diye bitirmişti gençliğe seslenişini.
Mustafa Kemal ırkçılık mı yapmıştı yoksa?
Yunanlı sinema yönetmeni Kosta Gavras’ın “Amen” adını verdiği bir filmi var.
Kaç kere izledim.
Şimdi olsa yine izlerim.
Kosta Gavras o filminde, ikinci dünya savaşı sırasındaki gelişmeleri, kilisenin konuya yaklaşımını ve dönen çeşitli entrikaları anlatır.
Günümüz Türkiye’sinde o film oynanıyor gibi geliyor bana.
Görmeyenler görsün.
Duymayanlar duysun.
Silivri “kampus” ünde yaşananları vermeye yüreği yetmeyen yaygın ve saygın medya, Suriye’deki muhalif vahşetini Şam iktidarına ballandıra ballandıra yıkmıyor mu?
Şam iktidarı da vahşete vahşetle yanıt vermeye çalışmıyor mu?
Neyse ki bizde bir “barış süreci” başlatıldı da…
Ne yapalım?
Biz Nasrettin Hoca’nın torunları değil miyiz?
Ancak Nasrettin Hoca yaşasa ve günümüzdeki gelişmeleri görse, hepimizin yüzüne tükürmez miydi?
Bana sorarsanız vallahi de tükürürdü billahi de tükürürdü.
Çünkü ağlanacak halimize koro halinde gülüyoruz…
|