Genç bir kız.
Üniversite öğrencisi.
Hastalığı kanser…
Yani onulmaz bir dert.
Sosyal güvencesinin olup olmadığını bilmiyoruz.
Zaten olsa ne yazar?
Bir devlet adamının Edirne’ye geldiğini duyuyor ve sıkıntısını anlatabilmek için bakanla görüşmek istiyor.
Bakan o sırada namaz kılmak için camiye girmek üzere.
Genç kız sıkıntısını anlatıyor ama bakan anlamıyor.
Genç kıza para vermek istiyor, kız almıyor.
Bakan parayı kızın hırkasının cebine sokuşturuyor ve “dikkat et düşürme” diye de uyarıyor.
Onurunun zedelendiğini hisseden hasta kız, bir köşeye çekiliyor ve bakanın camiden çıkmasını bekliyor.
Bakan, Allah’a olan borcunu ödemişliğin rehavetiyle camiden çıkınca da hemen koşturuyor, “dilenci değilim, yanlış anlaşıldım” diyor ve parayı bakana geri verirken, “insanlık konusunda hayal kırıklığına uğradım” diye zedelenen onurunu kurtarıyor.
“Çaresizliği hiç tatmamışsınız” diye de bakanı çaresiz bırakıyor.
Yalnız çaresiz de bırakmıyor;
O, onurunu kurtarırken, kimi onursuz duruma düşürdüğünü tahmin etmişsinizdir.
Edirne’de üniversitede okuyan ve hastalığı için çözüm arayan Dilek Özçelik’i, herkese ve özellikle de bir devlet büyüğüne insanlık dersi verdiği için yürekten alkışlıyorum.
Edirne’de böyle çirkin bir olay yaşanırken, “akil insanlar” denen devletin propagandistleri güya “barış” gezisindeler.
Bu gezilerden birinde, bilim adamı prof. bir akil, guruba tepkisini dile getiren sıradan bir yurttaşa, “solculuğumdan utanıyorum” diye boş bir yanıt veriyor.
Durumu görenler birbirlerine bakıp soruyorlar;
“Aaaa, Baskın Hoca solcu muymuş?...”
Aslında bu akil insanlar işini “Uluslar arası Kriz Gurubu” vermeliydiler.
Bu gurup, Avrupa’nın göbeğinde Bosna bombalanırken kurulmuş.
Bonsa için ne yapmış bilemiyoruz ama belki tepki gösterenlere daha akılcı yanıt verirlerdi.
Yahu bizimkiler bu Uluslararası Kriz Gurubu’nu neden düşünemediler acaba.
Akıllarına mı gelmedi yoksa bizim akiller bu işi nasıl olsa kotarır diye mi düşünüldü?
Hani bizde akil adam çok ya!...
Belki de küffarın aklından bir şey çıkmaz diye düşünülmüştür.
|