Dün yazamadım.
Hafta başından bu yana “yumuşak başlı aile erkeği” modundayım.
Bizim ev boyanıyor.
İçinde eşyaları bulunan bir evin nasıl boyanabildiğine yakından tanık oldum.
Allah kimsenin başına vermesin.
Bu arada haber bile izleyemiyorum.
İnternet sayfamızdan Telgraf Gazetesi’ne bakıyorum, bir de gazete manşetlerine göz atıyorum.
İçinde eşyaları bulunan ev boyatma mucizesini yaşarken, haberlerden ayrı düşmek, ev boyatmaktan daha çok yoruyor beni.
Gazeteciliğin aslının habercilik, haberciliğin öznesinin de muhabirlik olduğunu bildiğimden, evimi boyayan elemanların her konuşması, her hareketi habermiş gibi geliyor bana.
Haber yapsam belki haber değeri olmadığını söylersiniz ancak bana göre emekçi, çalışan insan haber yapılmalıdır.
Çalışmak, bir işe emek vermek ve sonunda verilen o emeğin karşılığını almak mutluluktur bence.
Hem de mutluluğun en alası.
Evdeki boya işi hala bitmedi, hala göçebe gibiyiz.
Hafta sonu ya da önümüzdeki hafta başı belki düzene otururuz.
Dün neden yazamadığımı bilmem anlatabildim mi?
xxx
Bu cennet ülkede, kışkırtıcılar hariç, barıştan yana olmayan yok.
Aklı başında olan herkes barıştan yana, barış ve kardeşlik içinde yaşamak ister.
Barıştan, kardeşlikten, toplu yaşamaktan sıkıntı duyanlar, barışın gelmesini istemezler.
İstemiyorlar da.
Son günlerde, iktidarın popülist biçimde yürüttüğü barış sürecine, akil insanlar diye bir gurup eklendi.
Her gittikleri ilde, ilçede çeşitli protestolarla karşılaşıyorlar.
Bu olayları, merkez medya denen gazetelerden, televizyonlardan izleyemiyoruz.
Ancak birkaç tane kalan muhalif televizyon kanallarından ve gazetelerden izleyebiliyoruz.
“Yurtta barış, dünyada barış” ilkesi ayaklar altında.
Akil adamlarla güya barışın erdemlerini halka dayatmaya çalışıyoruz.
Oysa halk zaten barıştan yana.
Yalnız barış için hükümetin uygulamaya soktuğu yöntemi yanlış buluyor.
Hükümete gelince; her yaptığının doğru olduğunu ve bu doğruları da herkesin kabul etmek zorunda olduğunu dayatıp duruyor.
Bekleyelim bakalım.
Nereye ve ne zamana kadar?
|