M. Asım Güzel
Yaklaşık 40 yıllık dostum, arkadaşım.
1998 yılında bir trafik kazası sonucu kaybettiğim oğlumu mezarına defnettikten sonra, mezarlıkta kendi kendime “nasıl dayanacağım, ne edeceğim” diye mırıldanırken, biri bana sarıldı ve “ben sana öğretirim reis” dedi.
Baktım, Asım Güzel.
Çünkü bir süre önce o da oğlu Orçun’u kaybetmişti.
Oğlumu gömerken mezarlıktan anımsadığım yalnız bu diyalog.
Sarıldık ve ağlaştık.
Geçtiğimiz cumartesi günü sevgili Asım bir acı daha yaşadı.
Küçük oğlu Andaç, gencecik yaşında kalbine yenik düşmüştü.
Haberi, Asım Güzel ile dostluğumuzu bilen arkadaşlarım, Gaziantep’ten bana haber verirken hepsi tedirgindi.
Önce acı olayı duyup duymadığımı öğrenmek için hal hatır sordular.
Bir hafta önce sevgili Güzel ile görüşmüştüm.
Keyifliydi, mutluydu.
Andaç, bir süre önce baba olmuş, bir oğlu olmuştu.
Sevgili Güzel’e de “dede” diye takılıyordum.
Andaç’ın ölüm haberini alınca sarsıldım, yıkıldım.
Evlat acısının ne olduğunu bildiğim için yüreğim gitti gitti geldi.
Gaziantep’ten 500 kilometre uzaktaydım.
Üstelik eşim de sağlık sorunları için Gaziantep’e gitmişti, yalnızdım.
İyi ki gitmişti.
Çünkü ağladığımı görmedi.
Görse de benimle birlikte ağlardı.
Pazar günü, Andaç’ın cenazesi İstanbul’da defnedilecekti.
Gidemedim, yüreğim yetmedi.
İnanır mısınız? Yolda öleceğimi bile düşündüm.
İstanbul’da oturan kızım Bilge’yi aradım, Andaç’ın cenaze törenine eşiyle birlikte o katıldı.
Akşamına da evine gitmiş, sevgili Asım’ın durumunu bana telefonla anlattı.
Ben zaten onun durumunu tahmin ediyordum.
Bugün İstanbul’dayım.
Başsağlığı için geldim ama ne diyeceğimi bilemiyorum.
Anamur’dan İstanbul’a nasıl geldiğimi anımsamıyorum ama İstanbul’dayım.
Böyle bir yazı yazmak yoruyor beni.
İnsan olmaya çalışıyoruz, duyguluyuz, acılıyız.
Bazı acılar vardır ki dünyanın tüm insanları paylaşsa küçülmüyor.
İşte şimdi böyle paylaşılamayacak bir acı yaşıyorum.
Işıklar içinde yat sevgili ANDAÇ.
Babana ve anana sabır diliyorum.
İyi ki andaç olarak bir oğul bıraktın…
Bende o da yok .
|