Güney sınırımız ateş hattına dönerken, büyüklerimiz stadyumlarda düzenlenen iftar sofralarında oruç açıyorlar.
Yemek nede pişirilir? Tencerede, tavada.
Ancaaaak şimdilerde psikiyatri literatürüne yeni bir hastalık girmek üzere;
Tenceretavafobi…
Bu hastalık nasıl başlar?
Komşularla sıfır sorun sınıfta kalınca başlar.
Dış politika çarşafa dolanınca başlar.
Şam’da Cuma namazı kılamayınca başlar.
Arkasında hiçbir örgüt olmadan, kendiliğinden gelişen halk direnişi uzayınca başlar.
Böyle bir hastalığa duçar olanlarda nasıl belirtiler görülür?
Ayni apartmanda ikamet eden komşuların, birbirlerini şikayet etmesini tavsiye etmelerinde görülür.
İleri demokrasi söylemleriyle başlar, barış süreciyle devam eder, çözüm süreciyle Arapsaçına döner.
Hadi buyurun, çıkın işin içinden.
Çünkü “tencere – tava suçtur…”
Ve “kamu düzenini bozmaya girer…”
Cizre’deki gelişmelerle baş etmeyi beceremeyenler, güney sınırımızdaki gelişmeleri yorumlamaya bile gerek duymuyorlar.
Varsa yoksa Mısır’ın Mursi’si…
Bu tencere – tava işine büyüklerin yaklaşımına halkın nasıl baktığına gelince;
İti ite kırdırma politikası olarak görüyorlar ve üstüne basa basa “bu böyledir” diyorlar.
Çünkü tencerenin, tavanın ve bunlardan ses çıkarmanın suç sayıldığı bir ülke yok.
Ve hiçbir ülkenin yöneticisi, “balkona çıkıp tencere tava çalan komşunuzu yargıya şikayet edin” diye komşuları birbirine düşürmez.
xxx
Suriyeli sığınmacıların bir kısmına ne idüğü belirsiz kimlikler verilip, seçimlerde oy kullanmaları sağlanacağı dedikodusu var.
Gazeteler yazıyor, televizyonlarda tartışılıyor.
Devleti yönetenlerden biri de çıkıp, “yok öyle bir şey” demiyor.
“Olur mu böyle şey?” demiyor.
Dedikodu da yaygınlaştıkça şerbetleniyor.
Özellikle Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Kahramanmaraş ve Suriyeli tuzu kuruların yerleştikleri büyük kentlerde sandığa sahip olmak gerek.
Yoksa “bade harab – ül Basra…” |