Suriye’yi unuttuk.
Güney sınırımızda yer alan Hatay, Kilis, Gaziantep, Kahramanmaraş, Şanlıurfa illerimizde ve bunların ilçelerinde, yerleştirilen Suriyeli sığınmacılar gün geçtikçe artıyor ama umurumuzda değil.
Şimdilerde ille de Mısır, ille de Mursi.
Suriye’de yaşanan kimyasal silah olayında ölen siviller, bu silahı kimin, kimlerin kullandığı dedikodusu bile Mısır’ı ve Mursi’yi gündemimizden düşürmedi.
Mısır’daki kaosun arkasında İsrail’in olduğunu ve elimizde delilleri bulunduğunu söyledik, söylemez olaydık.
Dünyanın her yanından aleyhimize sesler gelmeye başladı.
Oysa bilse bilse bu işleri bizim hariciye vekilimiz bilirdi ama o da şimdilerde iki arada bir derede kalmış durumda.
Böyle olmasına rağmen dediğim dedik inadını bir türlü bırakmıyor.
Neredeyse “yalnızız ama mutlu ve gururluyuz” diye yutturacak.
Arap Arap’ı sevmiyor, çabası bize düşüyor.
Çünkü ne hikmetse biz Arap aşkıyla yanıp tutuşuyoruz.
Oysa bizde “ne Arap’ın yüzü ne Şam’ın şekeri” diye bir söylem bile varken.
Her neyse?
Düne kadar sahamız Suriye idi.
Şimdi yeni sahamız Mısır.
Suriye’de olduğu gibi Mısır’da da vuran Allahuekber diye vuruyor, ölen Allahuekber diye ölüyor.
Benim necip ve cevval halkım, ekonomi ne olacak diye sormuyor.
Çözüm sürecinin nasıl gittiğini merak etmiyor.
Barış sürecine girdik mi girmedik mi farkında bile değil.
Boş alanların TOKİ’ye devredilmesine, “elbet bize de nohut oda bakla salon bir ev düşer” diye bakıyor.
İnşaat kalitesi, inşaat standardı umurunda bile değil.
Şimdi konumuz Rabia.
Ve Rabianın dört parmaklı işareti.
Bu işareti başbakan bile yaptıktan sonra, topçuymuş, sanayiciymiş, iş adamıymış, küçük esnafmış, boşta gezermiş herkes yapabilir.
Suç değildir.
Ancak tencere – tava çalmak suçtur.
Hem de suçların hasıdır.
Baksanıza, tencere tava davalarına start verildi.
30 Ağustos Zafer Bayramı yaklaşıyor.
Bakalım bu bayramı nasıl ve nerede kutlayacak büyüklerimiz?
Ben merak ediyorum.
Siz merak etmiyor musunuz?
|