Rusya’nın Amerika ile görüştükten sonra Şam’a önerdiği “kimyasal silahlarını BM’ye ver” önerisine, Esat sıcak bakıp kabul edince, savaş tamtamları sustu.
Zaten Amerika konuya gönülsüz yaklaşıyordu.
Almanya yan çizmişti.
İngiltere ile Fransa “olsa da olur olmasa da” havalarına girmişlerdi.
Gelişmenin böyle uzlaşmacı bir noktaya gelmesinden hoşnut olmayanlar da var.
Örneğin bizde savaş çığırtkanlığı yapan haber kanallarından biri, böyle bir çözüm önerisini içine sindirememiş olacak ki “Putin ile Esat arasında gizli bir anlaşma olduğu iddia edildi” diye bir haber verdi.
Rusya Suriye’ye yeni silahlar verecekmiş de falan filan.
Kim iddia etti?
Belli değil.
Yani bir yerlerden yeni yeni senaryolar üretilmeye başlandı.
Ortadoğu’daki kargaşanın bitmesini istemeyenler var.
İçimizdeki kargaşayı görmezden gelenler, bu kargaşayı bizim de görmememiz için savaş çıksın, gündem değişsin istiyorlar belki de.
Geçtiğimiz gün Diyarbakır’da, anadilde eğitim yürüyüşü diye bir yürüyüş yapıldı.
Polis, eline megafonu alarak, yapılan eylemin kanunsuz olduğunu, hemen dağılmalarını, dağılmazlarsa müdahale edeceklerini söyledi.
Yürüyüşçülerin içinde bulunan yüzleri kapalı guruptan biri de eline megafon alarak, “önümüzden çekilin, son uyarımızdır, müdahale edilecektir” diye polise seslendi.
Ne olursa olsun bu eylem ve söylem devlete karşı çıkışın rahatlığı değil midir.
Peki, polis ne yaptı?
Gezi olaylarında, başbakanın söylemiyle “destan yazan” polis bir kenara çekiliverdi.
Devletin aşağılandığı bu olayı, benim yaygın ve saygın basınım verebildi mi?
Vermedi.
Görmezden geldi.
Şimdi, Gezi olaylarında “destan yazan” polis, bu konuda ne düşünüyor?
Polis müdürleri bu işe ne diyor?
Merak ediyorum.
Bu konuyu benim gibi merak edenlerin çok olduğuna da inanıyorum.
.
xxx
.
Lübnan’da kaçırılan iki pilotumuzu, bir ayı aşkın zamandan beri kurtaramadığımız ortadayken, hala Suriye’ye girme sevdası olanların bu sevdalarına da şaşıp kalıyorum.
.
xxx
.
Dün 12 Eylül darbesinin 33. yılıydı.
12 Eylülün uzantısı olan ve sandıktan çıktığını söyleyen sivil darbenin farkına hala varamamış olmak duyarsızlık mıdır? Korku mudur? Aymazlık mıdır? Yoksa başka bir duygu mudur?
Bir türlü anlayamadım…
|